Bir sabah uyandım. Her zamanki gibi çantamı hazırlayıp okula gitmek üzere yola çıktım. Yolda arkadaşlarımı gördüm ve onlarla selamlaştıktan sonra yoluma devam ettim. Günlerim genelde böyle sıradan geçerdi… ta ki 23 Mayıs 2029’a kadar!
O gün, yataktan bir anda fırlayıp heyecanla bağırdım:
“Bugün benim doğum günüm!”
Hızla çantamı hazırlayıp okula koştum. Okul çok güzel geçti; arkadaşlarım ve öğretmenlerim doğum günümü kutladılar. Çarşamba günü olduğu için sevdiğim dersler de vardı, keyfim yerindeydi.
Okul çıkışında eve giderken, yol kenarındaki bir çimenlik dikkatimi çekti. Her yer yemyeşilken bu çimenlik kare şeklinde sararmıştı. Merakla yaklaşıp incelemeye başladım ve bir kapağın üzerine bastığımı fark ettim. Kapağı açtım, içinde bir kol vardı. Kol, yanımdaki ağaca gizlenmiş bir kapıyı açtı.
Heyecanla içeri girdim. Dar bir merdivenden aşağı indim ve korkutucu bir odaya vardım. Ancak odanın sonunda altın gibi parlayan bir kapı vardı. Kapıya doğru ilerleyip içeri girdim. Bir anda gözlerim kamaştı ve kendimi gökyüzünden aşağı düşerken buldum! Altımda masmavi bir deniz vardı. Neyse ki suya düştüm ve hemen yakındaki bir adaya yüzerek çıktım.
Adada ne yapacağımı düşünürken arkamdan iki kişi belirdi: Timur ve Demir. Birlikte adayı gezmeye başladık ve sahilde bir tekne bulduk. Hepimiz tekneye bindik ve okyanusa açıldık. Derken teknede gezerken cebimden “tak” diye bir ses geldi. Cebime baktığımda telefonumu buldum ve hemen haritalar uygulamasını açtım. Haritaya bakarken yanımızda bir korsan gemisi gördük. Cesaretimizi toplayıp gemiye çıktık.
Gemide kimse yoktu ama bolca yemek ve su arıtma pipetleri bulduk. Etrafı keşfederken altın bir anahtar geçti elimize. Gökyüzüne bakınca, çok uzakta parlayan bir altın kapı gördük. Günlerce o kapıya ulaşmanın yolunu aradık. Sonunda, bir dağın zirvesinde kapıyı bulduk. Hemen tırmanıp kapıyı açtık ve kendimizi evde bulduk!
Bir kez daha kapıyı açmayı denedik ve bu sefer bahçemizdeydik. Bu doğum günü benim için unutulmaz bir macera oldu. Timur ve Demir’le bu anıyı ömür boyu hatırlayacağız.