Bu şiirde şair, batı kültürüyle doğu kültürünün sanat ve estetik anlayışı arasındaki farkları anlatır. Şairin ifade ettiği düşünceye göre, Batı kültürünün alışkın olduğu değerler ve güzellikler, kendi toplumuna uzak ve yabancıdır.
Şair, Batı sanatını taklit etmenin gereksiz olduğunu savunur; çünkü kendi kültüründe çok daha anlamlı ve değerli şeyler zaten mevcuttur. Batılılar için değerli olan bazı sanat öğeleri, doğa ve sade halk yaşantısından gelen değerlere sahip Anadolu insanını heyecanlandırmaz. Batı kültürünün ilgi gösterdiği ince ve ayrıntılı güzellikler, örneğin mozaikler ve heykeller, Türk kültüründe aynı karşılığı bulmaz. Anadolu insanı, bir mabedin içine girdiğinde orada süslü bir mozaik aramak yerine bir duvarda gördüğü güzel bir yazı veya yeşil çini parçasından etkilenir.
Batı kültüründe orkestraların yarattığı coşku verici sesler, şairin toplumuna yabancıdır. Onun yerine, Türk toplumunda halk dansları ve zeybek oyunları gibi köklü kültürel öğeler insanları derinden etkiler. Şairin toplumundaki insanlar, acıklı türkülerle ve yerel müziklerle daha güçlü duygular yaşarlar.
Sonuç olarak şair, Batı hayranlığını eleştirir ve kendi kültürel değerlerini korumanın daha değerli olduğunu vurgular. Anadolu insanı için en büyük estetik haz, doğayla iç içe olan, emek ve çaba gösteren köy insanının hayatıdır.