Mark, uzayda yaşamaya başladığında tüm dünyayı heyecanlandırmıştı. Gelişmiş teknolojilerle donatılmış modüler üssünde, insanlığın sınırlarını zorlayan bir uzat üssü haline gelmişti. Günleri keşifler, deneyler ve yeni yaşam biçimlerini gözlemlemekle geçiyordu. Ancak bir gece, bu huzurun bozulmasına neden olacak bir olay gerçekleşti.
İlk çığlığı duyduğunda, Mark uykusundan sıçrayarak uyandı. Derin bir karanlığın içinde yankılanan o acı dolu ses, içini ürpertti. Sanki birisi, başka bir boyuttan ya da gezegenden ona yardım çığlığı atıyordu. Geceleri çığlıklar devam etti; bazen kesik, bazen umutsuz bir şekilde yükseliyordu. Ancak bir sabah, bu korkutucu sesler aniden kesildi. Mark, ne olduğunu anlamaya çalışarak güne başladı.
Yiyecek stoku almak için hangara indiğinde, beklenmedik bir manzarayla karşılaştı. Hangarın köşesinde, bir kadın sıkışmış halde yatıyordu. Yüzü solgun, gözleri kapalıydı. Mark, kalbi hızla çarparken hemen yanına gitti. Kadının ince bedeni, bir kaza sonucu buraya hapsolmuş gibiydi. Hızla kurtarma ekipmanlarını kullanarak onu çıkarmaya çalıştı, fakat her şey çok geçti. Kadın, hayatını kaybetmişti.
Mark, ne hissettiğini bilemedi. Bir yandan bu insanın varlığı uzayın derinliklerinde sıradan bir yaşamın parçası gibi görünse de, diğer yandan onun çığlıklarının kendisine ulaşması, aralarında görünmez bir bağ kurmuştu. Kayıp bir ruhun acısını taşımak zorunda kalmak, bu yeni yaşamda ona büyük bir yük getirmişti.
Günler geçtikçe, uzayda yalnızlığın ve kaybın acısı daha da derinleşti. Her gece, o kadının hatırası ve çığlıklarıyla dolup taşıyan yalnızlığı, Mark’ı içsel bir yolculuğa sürüklüyordu. Uzayın sessizliği içinde, bir insanın umutları, korkuları ve kayıplarıyla baş başa kalmak zorundaydı.
Mark, kadının ölümünün ardından yaşadığı içsel karmaşayı bir türlü atlatamıyordu. Hangarda bulduğu ceset, ona hem derin bir acı hem de yeni bir düşünce doğurmuştu. Uzayın yalnızlığında, hayatta kalmak için alışılmadık yollar aramak zorundaydı. Aklına bir fikir geldi ve Mars’a doğru iniş yaptı. Kadının bedenini toprakla buluşturarak, onu yeni bir yaşama dönüştürmeye karar verdi.
Hangarın arka tarafında, bir dizi özel üniteyle bitki yetiştirme projeleri vardı. Mark, kadının bedenini gübre olarak kullanmaya başladı. Başta bu düşünce ona korkutucu gelse de, bir şekilde yaşama tutunmak için bir yol bulduğunu hissetti. Bedenini toprağa gömerek, onu besleyici bir madde haline getirdi; böylece yaşam döngüsünün bir parçası olmasını sağladı.
Böylece her yer bitki ile dolmuştu ve Mars’ta ilk bitki yetiştiren kişi oldu. Evet yaşadığı kötü bir trajedi olsa da Mark onun da üstesinden gelmişti.