2030 yılına kadar herkesin vegan olmasının zorunlu kılındığı iddiası, küresel çapta büyük bir tartışmayı beraberinde getiriyor. Bitki bazlı beslenmenin iklim değişikliğiyle mücadelede ve doğal kaynakların korunmasında önemli bir rol oynayacağı bilimsel olarak kanıtlanmış olsa da, bu geçişin sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları göz ardı edilemez.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde hayvancılık birçok insanın geçim kaynağı olmaktadır ve gıda güvenliği için hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle veganlığa geçiş sürecinde küçük çiftçilerin desteklenmesi, yeni istihdam olanaklarının yaratılması ve gıda sistemlerinin dönüşümü gibi konulara odaklanılması gerekmektedir.
İkinci olarak sürecin etik boyutu düşünüldüğünde hayvanların yaşam hakkı veganlığın temel gerekçelerinden biridir. Hayvanların hayatlarını kaybetmesi yerine vegan ya da yapay et tercihleri daha etik ve hayvan dostudur. Ancak, herkesin aynı etik değerleri paylaşması ve veganlığı bir yaşam tarzı olarak benimsemesi beklenmemelidir. Gelecek dönemde kişilerin kendi et tercihlerini baskı altında kalmadan yapması en sağlıklısıdır.
Farklı bir bakış açısı olarak hayvan temelli et ürünlerinin protein ve besin değerleri açısından daha verimli olduğu düşünülmektedir. Farklı bitkiklerden ve kuru yemişler birleştirildiği zaman eş besin değeri elde edilse de, süreç daha uzun ve pahalıdır. Örnek olarak vegan beslenme, B12 vitamini, demir, çinko ve omega-3 yağ asitleri gibi bazı temel besin maddelerinin yetersiz alımına yol açabilir. Özellikle büyüme çağındaki çocuklar, hamile ve emziren kadınlar gibi bazı gruplarda bu eksiklikler ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu durum gelecekte insanların temel besin maddelerini almak için ilaçlara başvurmasına yol açabilir.
Sonuç olarak, vegan beslenmenin çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli faydaları bulunsa da, tüm dünya nüfusunun bu beslenme biçimini benimsemesi sosyal, ekonomik ve sağlık açısından bazı zorluklar beraberinde getirecektir. Veganlığın zorunlu kılınabilmesi yerine, bitki bazlı beslenmenin teşvik edilmesi, sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ve bireysel tercihlerin saygı görmesi daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.