Büyük Yolculuk

Bir Ağustos günü bir bingo yarışmasında kazandığım uçak biletini tutuyordum. Bu bilet ile istediğim her ülkeye gidip gelebiliyordum. Üstelik, bir ay boyunca orada kalabiliyordum.

Sonraki gün hemen bavulumu hazırlayıp saat 13.00’te olan uçağa bindim. Kimseye böyle bir yolculuğa çıkacağımı söylememiştim. Telefonumdaki tüm bildirimleri de kapatmıştım. Yaşadığım hayattan o kadar sıkılmıştım ki bir ay boyunca hayatımda olan hiçbir kimse ile görüşmek istemiyordum. Yolculuk yaklaşık sekiz saat sürdü. Yolculuk boyunca öğle yemeği ve akşam yemeği olmak üzere iki öğün vardı. Öğle yemeğinde pek de sevmediğim hindi olsa da akşam yemeği olarak pizza ve İsveç dondurması gelmesi bana bunu unutturmuştu. Uçuşumun geri kalanı önümdeki küçük ekrandan en sevdiğim çizgi film olan Süngerbob’u izlemekle geçti.

Uçağım inmişti ve herkes pilotun bildirisinden sonra bavulunu toplayıp uçaktan çıkıyordu. Ben ise her zamanki gibi herkesin inmesini bekleyip en son çıktım uçaktan. Uçaktan indiğimde ben ve otobüsün kapasitesi çok fazla olmadığından orada kalan beş kişi vardı. Kimse ile konuşmadan otobüsü bekledim. Zaten konuşmaya kalksaydım bile herkesin elinde bir telefon olduğundan bana aldırış etmezlerdi. On dakika sonra bir otobüs gelip hepimizi aldı. Çok kişi olmadığından otobüste ayakta kalmak gibi bir derdim olmadığından keyifliydim. Bir süre sonra havalimanına gelmiştik.

Aç olduğumdan Burger King’e gidip bir whopper menü aldım. Menü, havalimanındaki fiyatlar yüksek olduğundan liraya çevrilince 450,25 tutmuştu. Yemeğini yiyip ,ilk patates kızartması, sonra içecekle birlikte hamburger, bavulumu bekledim. Yarım saat sonra gelen bavulumu alıp havalimanından dışarı çıktım.

Elimi sallayıp yoldan bir taksiyi durdurdum. Taksici, nereye gitmek istediğimi sordu. Ben de ismini tam olarak doğru söyleyemediğim beş yıldızlı bir hotelin ismini söyledim. Yirmi dakika süren yolculuktan sonra hotelin önündeydik. Liraya göre 89.76 lira tutmuştu bu servis.

Hotele girip resepsiyona oda numaramı söyledim. Hanımefendi de bana 8-D numaralı odanın anahtarını verdi. Hotele geç bir saatte geldiğimden çok oyalanmadan odama girdim, bavulumu boşalttım, Ben 10’li pijamalarımı giyip dişlerimi fırçaladım ve sıcak yatağıma sokuldum.

Sabah kalktığımda saat 7 idi. Sabah rutinimi gerçekleştirip yemek salonuna indim. Açık büfede en sevdiğim yemeklerden biri olan pankek ve akçaağaç şurubu vardı. Onları yedikten sonra hotelden çıkıp bir başka taksi tuttum ve gitmek istediğim yeri söyledim. Beni bir Mcdonald’sın önünde bıraktı. Oraya girdim ve hemen bir Filet-o fish söyledim. Amerika birleşik devletlerindeydim ve oraya özel olan bu balığı sandviçi denemek için Türkiye’den buraya gelmiştim. Sandviçime son bir kere baktıktan sonra “Verdiğin en iyi kararmış.” Dedim.

(Visited 2 times, 1 visits today)