Bundan tam 101 yıl önce bu kadim topraklarda bir umut filizi yeşerdi; aydınlık bir geleceğin ihtimali, küllerinden doğan koca bir milleti hayata yeniden bağladı. Türk halkının yaşama tutunabilmesini sağlayarak onlara yolun sonunda bir ışığın olduğunu göstermiş olan bu devrim: “Cumhuriyet.” Bunu başaran dâhi ise Atatürk’tü. Ülkesini köhneleşmiş zihniyetin karanlığından çekip çıkararak gerçeği cesaretle ortaya koyan bu parlak zihin sayesinde, bir ulus hürriyetine ve bağımsızlığına kavuşmuş; mazide kalmış dogmalardan sıyrılarak geleceğine umut ve neşeyle bakabilen, aklı, bilimi ve demokrasiyi önceleyen bir topluluk hâline gelmişti. Kendi kendine varlığını sürdüren bu ulus, düşmanlarının tüm çabalarına rağmen Türk’ün yıkılmayacağını tüm dünyaya kanıtlamakla kalmamış, aydın bir demokrasi ülkesi olarak hızla yükselmeye başlamıştı.
Cumhuriyetimiz, varlığını sürdürmeye başladığı 1923 yılından bu yana, bir yönetim biçiminden çok daha fazlası olmuş; engellere her takıldıklarında binlerce insana kalkma ve yeniden başlama cesareti sağlayan yegâne yol gösterici olarak devam etmiştir. Her zorluğun üstesinden gelinmiş, geçmişin acılarıyla yoğrulmuş bir azimle ilerlenmişti. Cumhuriyet; bireyleri özgür düşünceye, eşitliğe ve adalete davet eden bir ışık olmuştu. Her nesil, bu ışığın altında kendini bulmuş; tarihine sahip çıkarak geleceğe umutla yürümüş; ilerleme ve gelişim azmi, milletin ruhuna işlemişti. Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değil; aynı zamanda bir kimlik, bir inanç ve bir hayal olmuştu; Türk milletinin bağımsızlık ve hürriyet tutkusunun simgesi hâline gelmişti.
Cumhuriyetin günümüzde hâlâ bu değerini korumasının temelinde; akla karşı bir halkı öğrenmeye âşık etmesi, farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğu bilincini yaşatması ve tarihte hak ettiği değeri hiçbir zaman görememiş azınlıkları gömüldükleri yerlerden göklere uçurarak herkesi eşit ve adil bir sistemde ele alabilmesi yatar. Bu kazanımların -öyle gözüküyor olsa dahi- günümüzde önemini kaybetmesi şöyle dursun; her geçen gün, yaşanan her bir olayla bu gerekliliklerinin daha da derinleştiğini gözlemliyor ve aşırılıkların, kargaşaların hüküm sürdüğü bu yüzyılda, Ata’mızın izinden gitmenin yadsınamaz önemini içten bir şekilde hissetmeye devam ediyoruz.
Çevremizde maruz kaldığımız ya da işittiğimiz durumlar, olaylar bizlerin yaşam sevincine ve kendini geliştirmeye yönelik arzusuna ket vurmaya çalışıyor dahi olsa her daim hatırlamamız gereken; cumhuriyetin bizlere daha aydınlık bir yarın için el birliğiyle mücadele etme kararlılığını verecek en yüce husus olduğudur. Bundan 101 sene önce kazandıklarımızı hatırlamalı ve -bu Cumhuriyet’in evlatları olmamızın ayrıcalığının bilincinde olarak- her daim kendi gücümüzü yine kendi içimizde bularak ayaklarımızın üzerinde durmalı, cumhuriyetin yaşanılan her üzücü olayda ruhumuzda yankılanması gereken hatırlatıcı bir çağrı olduğunun farkına varmalıyız. Ne de olsa Ata’mızın da dediği gibi: “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklali ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”