Uzun surları geçtikten sonra karşıma bir saray çıkıverdi. Daha içeriye girmeden sarayın ihtişamı gözlerimi kamaştırdı. Sarayın bahçesine bir adım attığım. Bahçenin birbiriyle olan ahengi cennetten bir köşeye düşmüs gibi hissettiriyordu. Bu masalsı bahçe, kırmızı ve beyaz hazeran çiçekleriyle özenle süslenmişti, nergis çiçeğinin narinliği ve kokusu her rüzgar hafif hafif estiğinde kendini belli ediyordu. Geçmişin kudreti ve zarafetini taşıyan ağaçlar, kuşlara bir yuva olmuştu. Bahçenin ortasında bulunan çeşmenin su sesiyle kuşların cıvıltısının uyumu beni mayhoş hale getirdi, resmen bu melodiye sarhoş olmuştum. Bu çeşmenin içinde bembeyaz tüyleriyle bir kuğu merakla beni izliyordu. Bu kuğunun zarafetli hali, suyun içindeki ışıklarla buluşunca inci gibi parlıyordu.
Sarayın kapısı ağır ağır açılmaya başladı. Kapıların tamamen açılmasıyla içerideki salon beni karşıladı. Adımımı kırmızı bir halıya attım. Altın renklerle özenilenerek işlenmişti. Halını altındaki mermer zemin ayaklarımın altında derin bir serinlik hissettiriyordu, resmen ayaklarımın altından kayıp gidiyormuş gibi hissediyordum. İnanılmaz bir yükseklikte olan tavanlar el işlemeleriyle kaplıydı. Melek ve kraliyet figürleriyle destansı sahneler resmedilmişti. Fresk işlemeleri adete tavanla birleşmişti, artık tavanın ruhunun boyanın pigmentlerine yansımış haliydi. Elmaslardan oluşan büyük bir azive bu tavanın zarafetine zarafet katıyordu. Elmaslar damlalar halinde oyulmuştu, her bir damla parçası ışıkla buluştuğunda kırılmasıyla beraber gökkuşağının farklı renklerini yansıtıyordu. Tavanın köşelerinde, detaylı oymalarla işlenmiş çerçeveler yer alıyordu. Her çerçevede farklı bir sahne canlandırılmıştı, altın varaklarla zenginleştirilmişti. Bu şaheseri seyrettikçe geçmişe yolculuk yapılıyordu. Her bir detayıyla bu saraya ait ipuçları taşıyordu. Tabii bir de kral ve kraliçenin asaletini resme dökmeye çalışan bir portre yer alıyordu.
Sarayda yavaşça ilerledikçe kraliçe ve kralın tahtını buldum. Görkemli tahtlar ince işlemelerle süslenmiş aralara altın tozları serpilmişti. Kraliçe oturduğu yerden zarifçe doğruldu. Naif bir ses tonuyla beni karşıladı. Göz alıcı gümüş bir taçla donatılmıştı, sarı saçları tacındaki taşlarla beraber parıldıyordu. Güç ve prestijin kelime anlamını haykıran elbisenin uzun etek kısımları yere dökülüyordu. Kuyruk kısmı her bir hareketi tekrar edermişçesine dalgalanıyordu. İnce dantel ve gümüş ipeklerle süslenmişti. Yanından ayrılmayan hizmetkarlar kral ve kraliçenin ağzından çıkan her kelimeyi havada yakalıyordu. Kraliçenin küçük bir tebessümüyle sarayın içi tekrardan ve tekrardan aydınlanıyordu.
Büyüleci bir atmosfere sahip olan bu sarayda kendimi olağanüstü hissetmemek elimde değildi. Her renk, her ses, her koku beni sarayın derinliklerine hapsediyordu ama bundan da şikayetçi değildim.
Sarayın Derinliklerinden
(Visited 2 times, 2 visits today)