Yıl 2024. Uzun uğraşlarım sonucu zaman makinesini geliştirebildim. Birazdan, son hazırlıklarımı bitirdiğimde ilk denemeyi gerçekleştireceğim. Son kez ayarları inceledim ve derin bir nefes aldım. Makinenin çalıştırma düğmesine basıp kabine geçtim ve kapıyı üzerime kapattım. Makinenin çalıştığını belli eden sesler gelmeye başlayınca işe yaramasını umut ederek gözlerimi sıkıca yumdum. Birkaç dakikanın sonunda makineden çıkan sesler durdu. Biraz bekledim, gözlerimi açtım ve etrafıma bakındım. Olmamıştı. Makine işe yaramamıştı. Büyük bir hayal kırıklığıyla kabinin kapısını açıp dışarı çıktım. Sonraki gün tekrar denemeye karar verdim ve laboratuvarımın ışıklarını kapadım. Moralim bozuk bir şekilde laboratuvar kapısını aralayıp dışarı çıktım. Kafamı kaldırdığım an gördüğüm şey beni şoka uğrattı. Çok eski binalardan oluşan bir şehirdeydim. Başarmıştım, geçmişe gitmiştim. Hareket etme yetimi kaybettiğimi sandığım sırada arkamdan sert bir kapı kapanma sesi geldi. Laboratuvar kapısı olduğunu anladığım kapıya döndüm fakat artık yoktu. Laboratuvarım kaybolmuştu. Aklımı yitirdiğimi düşünmeye başlamışken bir ses duydum. “Hanımefendi, savaş sonrası sokaklarda gezinmeniz pek güvenli değil. Dilerseniz size evinize kadar eşlik edeyim.” Sese doğru döndüğümde sesin sahibinin orta yaşlı bir adam olduğunu gördüm. Kendisine teşekkür edip yakınlarda bir otel olup olmadığını sordum. Adam bana yürüme mesafesinde bir tane olduğunu söyleyip yolu tarif etti. Yanından ayrılıp otele gittim. Girdiğim otelin büyük lobisini incelerken sağ tarafta bir sehpanın üzerinde birkaç tane gazetenin olduğunu gördüm. Oraya koşar adımlarla yaklaştım ve bir tanesini elime aldım. Tarihe baktığımda 16 Kasım 1922 olduğunu gördüm. Kurtuluş Savaşı biteli bir aydan biraz fazla olmuştu. Az önceki adamın bahsettiği savaş bu olmalıydı. Resepsiyona gidip kendime bir oda tuttum ve odaya çıktım. Odadaki koltukta otururken ne yapabileceğimi düşünüyordum. Sonra bir anda aklıma bir yıl sonra cumhuriyetin ilan edileceği ve Atatürk’ün ülkeyi geliştirmek için çalışmalar başlatacağı aklıma geldi. Hemen ahşap çalışma masasına geçip bir kağıt ve kalem aldım. Yazacağım mektup Atatürk’eydi. Latin alfabesini zaten bildiğini düşünerek mektubumu Türkçe yazdım çünkü Osmanlıca bilmiyordum. Mektubumda kendimi Almanya’da doğan ve orda okuyan bir mühendis olarak tanıttım. Kendisine bu zamanların ülkeyi geliştirme açısından çalışmalar yapılabilecek en iyi zamanlardan biri olduğunu ve bu konuda kendisine yardım etmek istediğimi söyledim. Mektubu yazmayı bitirince kağıdı katladım ve bir zarfa koydum. Resepsiyona inip oradaki çalışana Mustafa Kemal Paşa’yı nerede bulabileceğimi, kendisine önemli bir şey vermem gerektiğini söyledim ve kendisine verebileceğimi söyledi. Mektubu teslim ettim ve teşekkür ederek oradan ayrıldım. Şehri biraz dolaşmaya karar verip otelden dışarı çıktım. Birkaç saatlik yürüyüşün ardından otele dönerken yanıma iki tane asker geldi. Mustafa Kemal Paşa’nın benimle görüşmek istediğini söylediler. Askerlerin beni yönlendirmesiyle birlikte bir binaya girdim ve beni Kemal Paşa’nın yanına götürdüler. Odaya girip onunla göz göze gelince heyecandan tir tir titremeye başladım. Yavaş ve zor hareketlerle masasının karşısındaki sandalyeye oturunca, “Çocuk, sen bize nasıl bir yardımda bulunmak istiyorsun?” dedi bana. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım ancak başarısız oldum. “Paşam, ben sizin ülkeyi kurmak için olsun, ülkeyi geliştirmek için olsun tüm çalışmalarınıza aldığım eğitim doğrultusunda yardımcı olmak istiyorum.” diyebildim ama aklımdan geçen bu değildi. Aslında aklımdan geçen tek şey onun sağlığıydı. Bana gülümsedi ve teklifimi kabul etti. “İki gün sonra, sabah saat 09.00’da burada ol. Çalışmalara başlayacağız.” dedi ve yanından ayrıldım. Otele geri dönerken az önce olan her şeyin gerçekliğini sorguluyordum. Ben Atatürk’le mi tanışmıştım gerçekten? Kulağa imkansız gibi geliyordu. Atatürk’ün benden istediği gibi iki gün sonra tekrar oraya gittim. Kazım Karabekir ve İsmet İnönü gibi bazı önemli isimlerle birlikte bir toplantı yaptık ve önümüzdeki birkaç yılın planını yaptık. Amacımız ülkeyi geliştirebilecek kurumlar açmaktı. Yaklaşık on bir ayımız ciddi araştırma ve planlamayla geçti ve bu süreçte Cumhuriyet’in kuruluşuyla ilgili son hazırlıkları tamamlıyorduk. Ben de bu sürede Atatürk’ün güvenini kazanmıştım. Çoğu önemli şeyi benimle tartışıyor, bana danışıyordu. Planımız tüm bu kurumları Cumhuriyet’in ilanından sonra harekete geçirmekti. Ve sonunda takvim yapraklarında 29 Ekim 1923 yazıyordu. Bugün, uzun zamandır planlanan Cumhuriyet’in ilanı gerçekleşecekti. Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde bekliyorduk. Ve sonra salondan bir alkış sesinin yükselmesiyle Türkiye Devleti’nin yönetim şekli Cumhuriyet olarak belirlendi. Gözlerimin dolduğunu göz yaşım akana kadar fark etmemiştim bile. Bu ana tanık olmak çok gurur vericiydi ve bu andan sonra önceliğimiz yapacağımız çalışmalardı. Planımızda tarımı geliştirmek için Atatürk Orman Çiftliği’ni, ülkenin ilk siyasi partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nı, ulaşım için Devlet Demiryolları’nı, hava ulaşımı için Türk Hava Yolları’nı ve finansal özgürlük için Türkiye İş Bankası’nı kurmak vardı. İlk hedefimiz olan CHF’yi Cumhuriyet’in ilanıyla aynı yılda kurmayı başardık. Bundan sonra da sırasıyla İş Bankası, AOÇ, Demiryolları ve Hava Yolları geliyordu. Bu süreçte Atatürk sağlığına önem vermeye başlayıp sigara ve alkolü azaltmıştı. Her anlamda amacıma ulaşmıştım. Normalde hasta olması gereken bu dönemlerde çok daha iyi bir durumdaydı. Şimdi tarih 10 Temmuz 1933’tü. Tüm amaçlarıma ulaştığım için kendi zamanıma geri dönme kararı aldım. Kimseye bir açıklama yapmadan bir yıl önce tekrar bulduğum zaman makinemle tekrardan 2024 yılına döndüm. Evime gittim, telefonumu elime aldım ve o zamanda geçirdiğim 11 yılın burada sadece 11 gün olduğunu fark ettim. Bunu bir kenara bırakıp yaptığım çalışmaların bir sonucu olup olmadığına bakmak için araştırma yapmaya başladım. Yazanlara göre Atatürk 1938 yılında değil 1958 yılında vefat etmişti ve hastalıktan değil, yaşlılıktandı. Ülkenin durumuna bakmaya karar verdiğimde değişen çok şey olduğunu gördüm. Örneğin; demokrasi kültürünün yerleştiği, Orta Doğu’ya barış getiren bir liderlik anlayışıyla öne çıktığımız, adalet sisteminin işlediği, askeri ve siyasi olarak elde edilen tam bağımsızlığın yapılan reformlarla ekonomi bağımsızlık olarak da otaya çıktığı, batı nezdinde Atatürk döneminde oluşan saygınlığın 21. yüzyılda da devam ettiği bir ülke haline geldiğimizi öğrendim. Bu okuduklarımdan sonra yüzümde oluşan tebessümle birlikte bilgisayarımı kapattım.
En Anlamlı Geriye Gidiş
(Visited 4 times, 1 visits today)