İnsanlar yaklaşık olarak 300.000 yıldır dünyada yaşamakta ve yaşamını sürdürmek için günlük hayatta bazı aktiviteler yapmaktadır.Bu aktivitelerden birisi de her organizmanın ortak özelliği olan beslenmedir. İnsanlar evrimsel süreç sonucunda beslenmek için hem et hem otu sindirebilecek bir tür olmuştur.Ama insanlar kendi besinini üretebilen bir tür olmadığı için bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çevrede olanakları kullanmıştır.
İnsanların bulundukları ortamdaki kaynakları kullanmaları en başlarda çok ciddi bir sıkıntı olmasa da insan nüfusunun son 10.000 yılda 4.000 katına çıktığı için çevredeki kaynakların kullanımı son 500 yılda sanayi devrimi sonucu başlayan sömürgecilik akımı ile dünyanın dört bir yanındaki kaynaklar dikkatsizce harcanmış bunun sonucu çevrenin uğradığı zarar günbegün artarak dudak uçuklatan miktarlara ulaşmıştır. Bu sorun en başlarda dünya gündemine oturmamış olsa da özellikle son 100 yılda dünya çoğunluğunun sorunun büyüklüğünü anlamasıyla tüm dünyanın gözüne çarpmıştır. Çevrenin kullanımındaki ani artışa çözüm önerileri gecikmedi, dünyanın dört bir yanından gelen çözüm önerilerinden bazıları işe yararken bazıları ise zaman kaybıydı.
Dünya daha çözüm aramaya yeni başlamışken İngiliz,aktivist bir adam sahneye çıktı, bu dünyaya ölümünden sonra bile devam edecek bir çözümdü bu, veganlık! Donald Watson amcasının çiftliğinde tanık olduğu bir takım hadiseler sonucunda 14 yaşından itibaren vegan olmaya karar vermiş ve 3 arkadaşıyla beraber “vegan society”i kurmuş ve ölümünden 2005’teki ölümünden sonra devam edecek olan veganlık akımını oluşturmuştur.
Veganlık daha bir asırlık bir kavram olsa da küresel anlamda ün kazanması ve günümüzde milyonlarca vegan insan olması bu kavramın önemini gösteren bir kavram. Her ne kadar bir akımın kısa sürede ünlü olması onu önemli yapmasa da veganlığın insanları etkileyen tarafına de dikkat ederek bu kavramı üstüne konuşulmaya değer kılıyor.
Son zamanlarda 2030 yılına kadar dünyadaki herkesin vegan olması gerektiğini aksi takdirde doğanın yapısına çok fazla zarar verileceğinden bu hasarın düzeltilemeyecek seviyeye geleceğine dair bir görüş popülerleşmeye başladı. Bu fikir kulağa en başta olabilecek gibi gelse de aslında çok imkansız ve yersiz bir çözüm fikridir. Bu fikir uygulanabilecek bir seviyede değildir ve fikir olarak kalmaya mahkumdur çünkü Afrika’da, Asya’da çoğu insanı et yemekten kısıtlamak mantıksızdır çünkü sefalet içinde açlıktan ölen milyonlarca insan varken zaten sınırlı olan yiyecek kaynaklarını daha da kısıtlamak hiçbir insanın vicdanına ve mantığına uyacağını düşünmüyorum. Yersiz olmasının sebebi de zaten doğaya verilen zararlardan başka birisi de su kaynaklarının kontrolsüzce kullanılması ki vegan protein kaynaklarının en başında bulunan tofu üretiminde dünyaca korunmaya çalışılan su kaynakları fazlasıyla kullanılıyor.
Toparlayacak olursam veganlık doğanın korunması için kötü bir fikir değildir ama küresel açıdan hiçbir şeyin dayatılamayacağının göz ardı edilmemesi ve küresel koşulların böyle bir değişimi kaldırabilecek mevcut bir kapasitesinin olmadığı unutulmamalıdır.