Giriş Sayfası 25.06.24
Yıl 3024, Dünya’daki yaşamın sonu birtakım bilim insanının çabasıyla ertelenmiş bulunmakta. ELPO(Earth Life Preservation Organisation, Dünya Hayatı Koruma Organizasyonu) tarafından gelen son rapora göre Dünya’daki yaşamın krize girmesine ortalama 100 yıl var. Bu size başta uzun bir süre gibi gelebilir ancak burada yalnızca insanlığı değil aynı zamanda olabildiğince çok canlıyı da kurtarmaya çalışıyoruz. ELPO şu anda gözlenebilir evrenin dört bir yanına yaşanabilir herhangi bir yer bulabilmek için uzay mekikleri gönderiyor. Neyse ki artık uzay araçlarında çekirdek tepkimelerini güvenli ve doğaya zarar vermeyecek şekilde kullanabiliyoruz fakat bana nasıl çalıştığını sormayın gerçekten anlayamıyorum ben sadece bir biyoloğum ve bahsettiğiniz şeyi açıklamam ,doğru anlatsam bile, günlüğümün sayfalarını boşa harcamak olur. Ben bizim uzay mekiğinin ahalisinden bahsedeyim şunu eklemeliyim ki hepimiz birbirimize seçilen bir harfin İngilizce okunuşuyla hitap ediyoruz. İsimlerde o kadar kötüyüz bu durumla bir şaka olarak herhangi bir yerde karşılaşabilirsiniz
A, kaptanımız, yaşını hiç sormadım ama yetmişlerinde gibi duruyor. Sormadan söyleyeyim evet tıp 70 yaşında bir adamı astronot yapmamızı sağlayabilecek kadar gelişti. Mekiktekilere emir vermek dışında pek konuşmuyor ancak işini gayet iyi yaptığından herkes saygı duyuyor. Kısa, beyazlamış saçları dışında kafasında hiçbir kıl bulamazsınız aynı zamanda zayıf biri. Burnu sivri simasıysa kırışıklıklarla dolu. Şu zamanlarda orta yaşlılarda (sizin zamanınıza göre yaşlılarda) estetik normal sayılıyor ama A yüzünde hiçbir işlem yapmamış. Aksanından dolayı slav uyruklu olduğu çok belli. Kaptan şapkası yüzüne hafif bir gölge koyuyor bazen şapkasını düzeltirken mavi gözlerini ruhunuza bakar gibi dururken görebilirsiniz. Kıyafetleri parlak bir kırmızı ve kendisine özel kaptan rozeti var bir de tabii. Kaptan olmasından anlayacağınız üzere doktorası uzay kaşifliği üzerine. Bu sizin zamanınızda olmayan bir meslek olabilir ama hikayesi kendini anlatıyor bence. Bu adamla alakalı diyebileceklerim bu kadar anlayabileceğiniz üzere çok gizemli biri.
V, botanikçimiz mekiklere yerleştirilen bilim insanları gidilen gezegene göre seçiliyor yani bu gezegenin bir florası var. Onunla iyi anlaşıyoruz, o benim çarpık mizahımı ,yani şakalarımın başarısız olmasına, ben de onun ani ve ilgisiz hareketlerini komik buluyoruz ; yani iyi anlaşıyoruz. Kafkas kökenli, hayattan bezmiş davranan bir kadın kendisi. Saçları ortalama boylarda ve ortalarına kadar mora boyalı. Benim hayal dünyamda kaybolmamı engelliyor bu nedenle çoğu kararımda ona güvenirim. Kıyafetleri mor ve bitkilerle ilgilenebilmek için bir sürü aleti var ama bunların çoğunun işe yarmayacağını mekikte boşuna ağırlık yaptığını söyleyip duruyor bana.
S, coğrafya uzmanımız, fazla neşeli ve konuşkan biri bazen başımı ağrıtıyor ama böyle olduğuna şaşmamalı: Dediğine göre coğrafya sevmesinin nedeni ailesinin karavanda olmasıymış. Ebeveynleri ve tek kardeşiyle birlikte çok yer gezmişler ona göre böyle pozitif nedeni bu yaşam düzeni. Sarı, panda model saçları var. Kıyafetleriyse kendi gibi sapsarı. A ile olan etkileşimleri ikisinin karakteristik özelliklerinin ne kadar güçlü olduğunu kanıtlar. Hayır A hala ona düzgün bir dönüş yapmadı ama S toplantılar dışında günde en az 2 saat onunla konuşmaya çalışıyor.
F ,hayatta kalma uzmanımız ve S’in kardeşi, hepimizi şu gezegende güvenli tutacak kişi ve benim en iyi arkadaşım çünkü V aksine şakalarıma dalga geçmek yerine gerçekten gülüyor (GÜNLÜĞÜMÜ OKUDUĞUNU BİLİYORUM V) . S gibi kıyafetleri ve saçı aynı renkte ama sarı yerine turuncu. Hayatta kalma uzmanı dediğimde aklınıza kaslı biri geliyorsa yanılıyorsunuz Dünya’da hala kas yapan insanlar var ama böyle işlere gelince biz robotlarımıza güveniyoruz. Gezegene gelinceye kadar boş zamanında V ile benim laboratuvarımızda takılıyordu zaten orada bitki ve hayvanlarımıza bakmaktan başka bir şey yapmıyoruz o yüzden güvenli. Sadık ve güvenilebilir biri aynı zamanda her zaman tetikte.
N, ben, kendimi tanıtmadan olmaz. Mekiktekiler benim şakacı ve biraz saf biri olduğumu söylerler, yalan yok! Çok pot kırdım, giysilerim mavi, saçım biraz uzun ve siyah, türküm ve normalde biyologken etrafta V varken zooloğum (hayvan bilimciyim) şu uzun açılıştan sonra size gezegende olan olayları ve canlıları bir anlatayım.
İniş Günü 11.11.24
Gezegene varınca göze çapan şey bitkilerin renkliliği. Eğer bitkilerin insanları yeme olaylarının sadece bilim kurgularda olabileceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Hayvanları yiyen bitkiler toprakta olmayan azot ihtiyacını karşılamak için bunu yaparlar ama unutmayın, biz bambaşka bir gezegendeyiz. Bu, bu canlıların ana yapıtaşlarını dolayısıyla neyin onları tetikleyeceğini bilmiyoruz. Kaptan A mekiğin taşınan kontrol panelinden bazı komutlar verdikten sonra mekiğin kenarındaki ince uzun dikdörtgen şeklindeki kapaklar açılıyor. Bu kapaklardan çadırın telleri çadırın örtü kısmını beraberinde çekerek açılıyor beşimiz birer telden tutup hemen çadırın tellerini yere çakıyoruz. Tel diyorum ama bu ‘’teller’’ kolumdan daha kalın. Sonrasında çadırı olası doğa olaylarından korumak için olan diğer beş teli de çadıra bağlayıp yere yığılıyoruz. Bu uzun yolculuktan sonra kendimi çok yorgun hissediyorum. İki çadır telinin arasına yaslanıp baygın bir hal alıyorum. Keşke dinlenebilsem ama önce en azından çadır etrafının güvenliğini sağlamalıyız. Kaptanımız hemen havadaki gazların miktarını belirlemeye koyuluyor ki şu rahatsız edici uzay kıyafetlerini çıkarmalı mıyız anlayabilelim. F hemen robotlarıyla çadırdaki bitkileri doğramaya koyuluyor. Böylelikle herhangi biri zararlı ise hem tehlikesi kaldırılmış oluyor, hem de V’nin bunları sonrasında tanımlayıp araştırma şansı oluyor. Benim yapabileceğim pek bir şey yok o yüzden kalkıp uzay mekiğinin gözlem kulesine çıkmaya karar veriyorum böylelikle manzarayı görebilirim. İçeri girince artık attığım adımların mekiğin metal zemininde çıkardığı adımları dinleyerek ilerliyorum. Artık yer çekimi olduğundan mekikte ilerlemek çok zor. Büyük kasaların kapaklarına benzeyen kapılardan tırmanıyorum kapı ve merdivenler etrafındaki boya siyahken normal duvarlar bembeyaz. Pencereden laboratuvarımdaki hayvanlarıma kısa bir göz atıyorum hepsi fanuslarında güvendeler. İlerlemeye devam ediyorum yemek katında her zaman bana şalgamı hatırlatan vişne suyundan bir tane kapıp en üst kata çıkıyorum. Vişne suyunun kabı daha çok alüminyumla kaplanmış poşet gibi. En sonunda yukarı çıkabiliyorum ve beni tek kelimeyle inanılmaz bir manzara karşılıyor.
Burası bizim dünyamıza göre çok daha renkli. İniş yaptığımız ovada jelibon gibi yarı saydam canlılar görünüyor. Vücutları tombalak, uzuvlarıysa büyük ve kısa sosis gibiler ve antenleri benim için tatlılıklarına yapılan o mükemmel son dokunuş. Bu canlılar görünüşe göre grup halindeler ve aynı zamanda tembeller. Bir tanesi mekiğe doğru dönüp yatıyor. Bu canlılar öyle bir dokuya sahip ki yattıklarında yattıkları kısmı tamamen yüzeyin şeklini alıyor. Şu an tanım yapmak yanlış olur ama jelatin gibiler hatta bazen birbirlerine çarptıklarında, bu davranış isteyerek mi yapılıyor emin değilim, geri sekiyorlar. Ancak yatsalarda dolaşsalarda far görmüş tavşan gibi bakıyorlar. Tek fark: tavşanların ağızları açık kalmaz bunlarınkilerdense sürekli salyamsı bir şeyler akıyor. Bu adsız canlılar benim favorim ama uzaktaki bölgelerden de bahsedeyim size: Mekikten bakınca kuzeyde mor bir orman var. Bu ormanın merkezinde devasa ağaca benzer bir bitki var ve bu kesinlikle dünyadaki en uzun ağaç türü olan hyperiondan çok daha uzun ve kalın. Bu devasa ağacın etrafındaki ağaçlarsa çok daha küçük ve dalları fırtına bulutları gibi o devasa ağacın etrafında bir çember oluşturacak şekilde büyümüş. Dalları yıldırım şekilli uzamış ormandaki ağaçların bir dalları yapraklarıysa seyrek ve sivri.Güneyimde çöllük bir alan mevcut. Buranın kumları doğada görülebilecek en dolgun kırmızıya sahip lakin beni ürküten şey bu kumların arasında bir eskiden tiyatrolarda kullanılan karton denizleri anımsatan kıpırtılar var. Batıya bakınca tek gördüğüm şey bitmeyen, bembeyaz, yüksek dağlar. Bu dağların çoğunu tepesi bulutlardan görünmüyor bütün bu zorlu şartlara karşın daha buradaki canlıların yapısını tam bilmediğim için ‘’hiçbir şey yoktur’’ deyip geçemem. Son olarak doğada tanıdık bir görüntü var, su. Su, deniz diyebilmem için yeterli miktarda değil, birden çok küçük su birikintisinden oluştuğundan göl demek de yanlış, bataklık desem su ayna kadar berrak yani yeterince çamur yok. Şu an en yakın olan terim yine de bataklık çünkü etraftaki flora bir bataklıktakini anımsatıyor: bitkilerin köklerinin yarısı dışarıda ve fazla uzun değiller. Bir tek bitkilerin yaprakları garip şekillerde ve ışıldayan, doygun bir sarı. Çok heyecanlıyım hayatımda hiç bu kadar çalışmak istediğimi sanmıyorum
İlk Bulgularım 25.11.24
Bütün günlük boyunca bu gezegendeki canlıların farklı olacaklarını söylediğimi biliyorum ama olay sandığımdan da fantastik ve heyecanımı nasıl anlatacağımı bilmiyorum kalbim güm güm atıyor ve yerimde duramıyorum. İniş gününde gözlemlediğim canlıları F’in izniyle yakından izleme şansı buldum. Davranışlarından başlayayım, çok sevecenler! Ben yaklaşınca tepkileri başta bana gruptaki diğerleri gibi davrandılar hatta bana birkaç kere çarptılar ve bende geri çarptım. Başta yere serildiği için zarar verdiğim için çok üzüldüm ama sadece garip, bebeksi bir nida attıktan sonra bana geri çarptı. Hiçbir şekilde beni etkilemedi çünkü hem hafifler hem de dokuları jelatin gibi. Bir süre sonra kendimi tutamayıp bir tanesine sarıldım ve bayağı sıkabildim bir tepki almadan. Hatta bir seviyeden sonra içindeki sıvılar bacak ve kafasına kaydı sonrasında bıraktığımdaysa benim heyecandan çıkardığım seslerin bir taklidini yapmaya başladılar. Şimdi anatomiye geçelim ,ve işte burası beni en çok heyecanlandıran kısmı, tek hücreliler! Evet, belime kadar geliyorlar evet, tek bir hücrenin diğerleriyle ‘’ittifak’’ kurmak yerine bu kadar büyümesi çok mantıksız ve evet hala buna iyi bir açıklamam yok ama şunu söyleyebilirim: içlerinde olan ve ağızlarından akan sıvı sitoplazma ve derileri kesinlikle fosfolipit (hücre zarını oluşturan moleküller) benzeri moleküllerden oluşturuluyor. Aynı zamanda nerelerinden bir şeyi alsam hiçbir mikroskop ile hücre gözlemleyemiyorum. Şu anda en mantıklı açıklamam bu tabii tamamen normal bir hücre gibi değiller. Hücre zarları çok daha kalın ve dayanıklı aynı zamanda çok sayıda organele ihtiyaç duyuyorlar. Ama aralarında en ilginci ve görüntülemeye değeri fazla stimülasyona uğradıklarında gerçekleşiyor. Çünkü bu sefer hücre içindeki reseptörler (sinir hücresi işlevi görürler)den yeterince elektrik geçiyor ve hücre zarının diğer tarafından bunu görebiliyorsunuz. Ne yazık ki sarılmak dışında buna neden olayların çoğu onların acı çekmesine neden oluyor. Bütün bu anlattıklarımdan sonra tek bir soru kalıyor: Nasıl bu kadar arkadaş canlısı olabilirler? Yavaşlar, tehlikeli kelimesinden daha zıtlaşamazlar ve doğada hayatta kalabilmek için fazla dost canlısılar. Hayatta kalmalarını sağlayacak birkaç koz var ve bunların en büyüğü kalorilerinin inanılmaz düşük olması. Bunun nedeni enerji taşıyan yağ hücrelerini üretememeleri. Bu kadar az kalori tutup da nasıl hayatta kaldıklarını hala araştırıyorum ama sonuç olarak avcıların bunları avladıkları zamanın %90’ında muhtemelen aldıkları kaloriden çok daha fazlasını yakıyorlar ama tahminime göre bu minnoşlar yeterince çoğaldıklarında avcılar olabildiğince fazlasını yalayıp yutuyorlar yoksa jelatinimsi dostlarım şu gezegendeki bütün besinleri tüketip buranın ekosistemini iki tombik uzuvları arasına almışlardı. Bilimsel adları: Gelata puerum.
Tamam canlılardan bahsettiğim yeter birazcık diğerlerinin çalışmalarından bahsedeyim. V ve F ile ilk 2 günümüzü çadırın güvenliğini sağlamaya adadık S ise çoktan bizi ekip haritasını çıkarmak için bahsettiğim bataklıkvari biyoma doğru yolculuğa çıktı. Havadaki gaz oranları Kaptan’a göre kaskımızı çıkarabileceğimiz kadar iyi ancak ara sıra oksijen zehirlenmesini önlemek için bir süreliğine gaz maskesi takmamız gerekiyor. Bu gezegendeki oksijen fazla olduğundan gaz maskesinin bize verdiği gazda eser miktarda oksijen var. Su sorunumuz yok depomuzda yeterli suyumuz var ve tükenmeden önce F ve A yeraltından bir su kaynağı bulup mekiğin deposuna bağlar. Depoya giren bütün sıvılar ağır bir filtreleme işlemi geçiriyor o yüzden zehirlenme korkumuz yok. Yemeğe gelirsek V çoktan birkaç meyve buldu ve besin değerlerini zararlı maddeler olup olmadığını çoktan test etmeye koyuldu. Şu anda kamp alanında sürdürebilirliği sağlama aşamasında olduğumuz için benim V’ye yardım etmek dışında yapabileceğim pek bir şey yok.
Araştırmalarımız Başladı! 03.01.25
Sonunda! Kamp alanını artık evimiz belleyebiliriz. Su için sondaj yapıldı, V yiyebileceğimiz birkaç meyve buldu ve S’in harika bulguları var! Yıl başına gelirken hazırlığımızı tamamladık ve artık herkes araştırmalara başlayabilir. İlk yaptığımız şey gezegenin dört bir yanına dron göndermek oldu. Dronların topladığı veriler çok önemli ancak çoğu beklendik şeyler. Öncelikle yanlış değilmişim dronların termal kameraları küçük, hareket eden kütleler buldu yani oraya, her ne kadar istemesem de, F ile gitmem gerecek. Kırmızı çöllük alan sıcak ve kurak ama kırmızı rengini veren şey nedir hala fikrimiz yok çünkü gönderdiğimiz dronlar yakıcı kum fırtınalarına uygun değil bunun için A dronlara yeni şeyler yapmaya çalışıyor ama asıl işi bu olmadığından çabası nafile gibi geliyor bana. Zaten ELPO’nun amacı yaşanabilir bir gezegen bulmak rastgele bir çölü keşfetmek değil ama bizim takımın meraklı bir ruhu var işte. Yaşanabilirliğe gelirsek evet, şu anda olduğumuz biyom bayağı yaşanabilir duruyor ama yeterince büyük değil ve keşfettiğimiz biyomların 3’ü rastgele bir insan için fazla tehlikeli. Dağlar fazla soğuk ve ulaşım hava araçları için bile zor, mor ormandan çılgın bir manyetik güç geliyor hayatınız boyunca MR çektirseniz daha sağlıklı ve çölde ELPO’nun en dayanıklı robotları tost oldu. Evet altın bataklık yaşanabilir durumda ama S’in oradaki hikayesini duymadan bir karara varmayın.
Tamam, yeter bu kadar ELPO’nun işini yaptığımız! Canlılara geçelim. Önceki bölümde bahsettiğim jelibon çocukların tek hücreli olduğu ELPO tarafından onaylandı. S ile birlikte altın bataklıkta peri gibi kuzenlerini buldum. Bunlar çok daha küçükler. İki çift kanatları var. Kanatların uçları yuvarlak ve üstteki çiftler büyükken alttaki çiftler daha küçük. Kuzenlerinin aksine sadece yuvarlak bir kafaları var ve bütün organelleri kafalarında. Nasıl bu kadar maddeyi küçücük bir küreye sığdırabiliyorlar anlamıyorum. Onun dışında etraftaki sarı bitkileri tüketmelerinden dolayı renkleri biraz sarıya kaçıyor. Yine bir çift göz ve o iki gözün arasında minicik bir ağızları var. Davranış olarak daha korkaklar, büyük ihtimalle büyük cüsseli canlılar onlara çok zarar veriyor, ama alanlarında bir süre durursanız size yaklaşabiliyorlar. Sadece dikkatli olun çünkü fazla ani hareketler onları yeniden korkutabilir Bilimsel adları: Gelata mediocris
Son Söz:
Şu anda gezegendeki araştırmalara devam ediyoruz, yaşanabilirlik için iyi bir şansımız var gibi. Araştırmalara başladığımdan beri dikkatimi çeken şeyin burasının dünyaya birçok yönden benzeyip farklı şekillerde geliştiği için bambaşka gibi görüntü verdiği. O yüzden buraya paralel dünya adını koyuyorum. Umarım bu kitap size ulaşır.