Hayatımda, en azından yaşadığım kadarıyla, en önemli anlardan birisindeydim. Yapmam gereken tek şey bir sunumdu ve yaptığım sunumdan sonra büyük ihtimalle dinleyicilerin büyük bir çoğunluğu evlerine gidene kadar sunumun içeriğini unuturdu. Sunum günü geldi, benim için gayet monoton ve hızlı bir gündü, ekiptekiler son çalışmalarını yapıyor, birbirlerine yaptıkları işlerle ilgili fikir alışverişi yapıp olabilecek en kaliteli işi yapmak için var güçleriyle çalışıyorlardı. İnsanların benim yapacağım bir sunum için bu kadar planlı çalışıp bu kadar iyi bir işbirliği yürütmeleri kendimi değerli hissettirmiş, beni heyecanlandırmıştı. Ekibin bu nefes kesici temposunun yanında benim sakinliğime şaşırmamak elde değildi.
Sunumuma dakikalar kalmıştı. Bakımlı ve şık giyimli insanlar tanışıyor, sohbet ediyor, içeceklerini yudumluyor; kısacası, bulundukları onlar için sıradan bile olabilecek özenilmişlikte olan salonun tadını çıkarıyorlardı. Yapacağım sunumun bu kadar profesyonel ve kaliteli görünen insanlara hitap edeceğini mutlulukla karşılamıştım. Sunumum için sahneye adımımı atar atmaz güler yüzlü insanların övgü ve beklenti dolu sıcak bakışları ve alkışlarıyla karşılanmıştım. Gelenleri selamlayıp geldikleri için mutluluğumu anlatamadığımı dile getirdikten sonra tekrarlanan alkış furyası sonrasında sunumuma geçmiş dikkatlice aktardığım bilgileri dinleyen dinleyicilere deneyimimi anlatırken bilgisayar ekranımın donması ve büyük ekranın kararmasıyla bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. İnsanların bu beklenmedik probleme karşı şaşkın bakışları ile onların beklentilerini karşılayamama korkusu içime düşmüştü. O an sorumluluğun büyük kısmının bende olduğu bilinciyle sakinliğimi korumak için kendi kendime “Tamam, bu çözemeyeceğin bir problem değil” dedim. O anki sessiz ve gergin ortamda insanların ilgi odağı olarak geçirdiğim her bir saniye bile saatler gibi gelirken, ulaşabileceğim ve yardım isteyebileceğim tek bir kişi olmadığını bilmeme rağmen beynime bunun bir uydurmaca olduğunu ve olduğu ve bu sorunu çözebileceğime dair kararlılığımı gösterme çabam hem takdir edilesi hem de gülünçtü. Anlık olarak aklıma gelen en mantıklı şeyi yaparak sunumumu “sunumsuz” yapmaya karar verdim. Derin bir nefes aldım, herhangi biri için ardına saklanıyor gibi göründüğüm bilgisayarımın önünden çekildim, sahnenin herkesin görebileceği ve duyabileceği yerine geçtim, boğazımı temizledim ve insanların ilgisini bozulan sistemden tekrar kendime çevirdim. O andan itibaren dinleyiciyle aramda bir engel kalmamıştı. Sadece onlar ve ben. Kendimden bahsetmeye ve geçmiş deneyimlerimi dinleyenlerle paylaşmaya devam ettim. Eğer “Yapabilir miyim?” veya “Yapsam komik duruma düşer miyim?” sorularını aklımın ucuna getirseydim kesinlikle cesaret edemeyeceğim bir hareketti bu. Dinleyiciler de bu duruma şaşırmış olmalı ki suratlarında şaşkınlık ve heyecan karışık ifadeler belirmeye başlamıştı. Sunumumu bitirmiştim ama sahneden inmeden önce söylemek istediklerimin olduğunu fark ettim. Tekrar derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. “Hepinizin beklentilerle geldiği bu sunumda yaşanan teknik problem sizi sıkmış olabilir fakat ben bugün verdiğim en iyi kararmış dediğim bir olay yaşadım ve sizler ve beklentileriniz olmasaydı yaşanan problem nedeniyle sunum iptal oldu diyerek geçiştirmek yerine zorlukların üstüne gitmeyi öğrendim.” Konuşmam bittikten sonra selam verdim ve alkışlar içinde sahneden ayrıldım.