Bilim ve sanat kavramları yıllar boyunca toplum için değişken olmuştur. Kimi insan için bilim “yüce” görülmüşken, kimisi tarafından gereksiz bulunmuştur. Aynı şey sanat için de gerçekleşmiş, önyargılı yaklaşımlardan dolayı geri plana atılmaya çalışıldığı zamanlar olmuştur. Geçmişte bunun nedenlerinden biri sanat veya bilimin aslında hayatta kalmak için gerekli olmadığı ve onlarsız da yaşanabileceğinin varsayılmasıydı. Çeşitli şekillerde önleri kesilmeye çalışılsa da sanat ve bilim insan hayatın önemli parçalarındandır. Sanat veya bilimi yaşantısına katmış birinin yaşam tarzından düşünme şekline kadar her yönü etkilenmiş olur ve birey kendini geliştirme fırsatı bulur.
Et ateşe atıldığında pişer ve yenilebilir hale gelir. Bu gerçek eti yemek ve yaşamını sürdürmek için insana yeterlidir. Peki, et ateşle temas ettiğinde ne olur da yenilebilir hale gelir? Isı sayesinde bakterilerin öldüğünü bilmek işin bilim kısmı oluyor. Bazı bilim insanlarına göre “bilim” kavramı, var olanların işleyişini sorgulamaktır. Sorgulama yetisi insana verilmiş büyük bir hediyedir. Varlıkları oldukları gibi kabul etmek yerine arkalarındaki dünyayı araştırmak, nedenleri aramak insana yeni bir bakış açısı kazandırır. Merak ettiği konular üzerinde düşünen, araştırma yapan insan hem beynini çalıştırma hem de olaylara farklı açılardan bakabilme konusunda diğerlerinden bir adım önde olur. Bilimin insana kattığı derin düşünme becerisi ve genel birikim yadırganamaz bir artıdır.
Sanatçı gözü terimi aslında oldukça gerçekçidir. Çoğu kişinin sadece “çöp” deyip geçeceği nesnelere bile derin anlamlar yükleyebilir sanatçılar. Ne kadar ironik ki günümüzde sanatla uğraşmak isteyen insanlar; “Kafası derslere yetmemiş, Ne yapacak ki sanatla uğraşıp?, Ne boş öğrenci…” gibi söylemlere maruz kalıyorlar. Halbuki genellikle bunları bir sanatçının aklının işleyişini anlayamadıkları için söylerler. Sanat kadar ufku genişleten bir şey daha yoktur şu dünyada. Sanatla uğraşan biri gibi düşünebilmek bir yetenektir. Hiç görülmeyen yönleri görür, özellikleri fark eder, bambaşka bir şekilde yorumlayabilirler. Sanat insanı sıradanlıktan uzaklaştırır, kendi dünyasını bulmasını sağlar. Kendini sanat sayesinde dışa vurabilmek insana yaşam enerjisi ve hatırı sayılır miktarda huzur sağlar.
Sanat ve bilim çoğunlukla zıt kavramlar olarak düşünülür. Bunun nedeni bilimin somut ve nesnel, sanatın ise soyut ve öznel olarak tanımlanmasıdır. Sanatın kuralları yokken bilim kurallara bağlıdır. Şaşırtıcı bir şekilde tüm bunlara rağmen sanat ve bilim arasında göz ardı edilemeyecek bir ilişki vardır. Sanatçı bilincini ve iç dünyasını kullanarak ortaya ürün çıkartırken bilim insani zihnini kullanarak ve etrafındaki olaylar üzerine düşünerek çalışır. Çalışma stilleri ve tarzları farklı olsa da aslında iki dalın da hedefleri aynıdır. Sanat da bilim de insanların kendilerini açıklamak, dünyayı anlamlandırmak ve düşüncelerini dışa vurmak için kullandıkları iki araçtır. Sanatın ve bilimin ilişkisi bir nevi insanların dünyayı anlamlandırmak ve anlamak için olan çabalarının bütünüdür. Bu ilişki insan anlayışına ışık tutar, insanların yaratıcılığın sınırlarını zorlamasını sağlar.
Sanatın ve bilimin birbirleri üzerindeki etkilerini tarih boyunca görmek mümkün. Genel olarak fark edilmese de seneler boyunca bilim sanata, sanat da bilime ilham vermiştir. Bilimi sanat ile birleştiren en meşhur insanlardan biri de şüphesiz Leonardo da Vinci’dir. Mühendislik ve insan anatomisi gibi bilim alanlarındaki çalışmalarında sanatın izleri bariz bir şekilde görülmektedir. Radyoaktivite çalışmalarıyla tanınan fizikçi Marie Curie’nin buluşları radyoaktif maddelerin sanatta kullanabilmesini sağlamış ve sanatın gelişmesine yardımcı olmuştur. Ayrıca bilim insanlarının çıkardığı haberler veya yazdıkları yazılar toplumu bilinçlendirirken aynı zamanda sanatçıları da etkilemiştir. Örneğin; Rachel Carson’ın çevresel sorunlar ile ilgili eseri “Sessiz Bahar, sanatçıları da çevre konuları üzerine yoğunlaşmaya teşvik etmiştir. Bunun gibi daha birçok paylaşım sanat ve bilimin birlikte toplum üzerinde bir etki yaratmalarını sağlamıştır.
Sanat ve bilimin arasındaki bu bağın boyutları gerçekten ilginç. Hatta dünyanın temelini bile oluşturduğu söylenebilir. Sanat ve bilimsiz bir hayat olsaydı da bu son derece anlamsız ve sıkıcı bir yaşantı olurdu. Sanki tüm renkleri çekilmiş ve duyguları kaybolmuş bir evrende yaşamak gibi. Sanat ve bilim insana yaşama isteği verir, ona yaşaması için bir neden yaratır, yaşamanın anlamını ve de renklerini bulmasını sağlar.