Kamp Tatili

Geçen yaz, arkadaş grubumuzla birlikte uzun zamandır hayalini kurduğumuz orman kampına gitmeye karar verdik. Kafamıza estiği gibi, plan yapmadan hareket eden bir grup olduğumuz için, fazla hazırlık yapmadan sırt çantalarımızı aldık ve yola çıktık. Beş kişiydik: Ben, Mert, Efe, Can ve Burak. Hepimiz lisenin son yılında olduğumuz için, bu kamp bizim için hem bir veda hem de yeni bir başlangıç gibiydi.Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, aramızdaki heyecan yerini hafif bir tedirginliğe bıraktı. Çünkü ne yalan söyleyeyim, ilk kez böylesine vahşi bir doğaya adım atıyorduk. Mert, her zamanki gibi her şeyi bildiğini iddia eden tavrıyla “Ben daha önce de kamp yaptım, her şey kontrolümde,” diyordu ama ne kadar doğru olduğunu sorguluyorduk. Yine de, onun liderliğinde ilerlemekten başka çaremiz yoktu.

Kamp alanına ulaştığımızda güneş batmaya başlamıştı. İlk iş olarak çadırlarımızı kurduk, ateşimizi yaktık. Hepimiz açlıktan ölüyorduk, bu yüzden Efe’nin getirdiği küçük kamp ocağında getirdiğimiz sucukları kızartıp ekmek arasında yedik. Akşam yemeği sıradan bir şeydi, ama ormanın derin sessizliği içinde arkadaşlarla yenen yemek başka türlü bir anlam taşıyordu. Yemekten sonra etrafı keşfetmeye çıktık. Orman, akşam vakti bambaşka bir yere dönüşüyordu. Sessizdi ama aynı zamanda her yerden çıtırtılar, bilinmeyen hayvan sesleri yükseliyordu. O an, hepimizin yüzüne bir gerginlik yayıldığını fark ettim. Ama saçma sapan esprilerle bu gerginliği dağıtmaya çalışıyorduk.

Gece oldu. Çadırların önünde oturup bir süre daha sohbet ettik. Konu dönüp dolaşıp gelecek planlarımıza geldi. Üniversite sınavı, taşınma planları, yeni hayatlarımız… Bir an içimi büyük bir boşluk kapladı. Şimdi burada, en yakın arkadaşlarımla oturuyordum, ama belki de son kez bu kadar yakın olacaktık. Efe birden “Bu kamp tatilinin hepimiz için dönüm noktası olacağını hissediyorum. Yani… Hepimizin hayatında önemli bir yeri olacak,” dedi. O an durup düşündüm, bu kamp belki de verdiğim en iyi karardı.O gecenin ilerleyen saatlerinde, birdenbire hava bozdu. Önce hafif bir rüzgar esti, sonra gökyüzü kararmaya başladı. Mert, “Yağmur geliyor!” diye bağırdı. Hemen çadırlarımıza sığındık ama çok geçmeden şiddetli bir yağmur bastırdı. Çadırlarımız su almaya başlamıştı. Hepimiz sırılsıklam olduk ve o anda Mert’e kızgın gözlerle bakmaya başladık. “Kontrolümde dediğin bu muydu?” diye takıldık ama aslında hepimiz bu durumun komik tarafını görmeye çalışıyorduk.

O sabah, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte ıslak çadırlardan çıktık. Yorgun, ama bir o kadar da mutlu bir şekilde kahkahalarla güldük. Orman mis gibi kokuyordu, hafif sisliydi. İşte o an, Mert bana dönüp “İtiraf ediyorum, kamp kararı belki de verdiğim en iyi kararmış,” dedi. Hepimiz gülmeye başladık çünkü onun bu itirafı çok nadir görülen bir şeydi.O gün, arkadaşlıklarımızın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım. Belki hayatımızın en büyük macerası değildi bu kamp, ama bu tatil hepimiz için unutulmaz bir anı oldu. Yıllar sonra bile dönüp dönüp bu kampı anacağız, diye düşünüyorum.

(Visited 2 times, 1 visits today)