O gün ilk iş günümdü. Ancak ben çok mutsuzdum çünkü üniversitede istediğim mesleği değil, ikinci ve aslında çok da istemediğim bir mesleği kazanmıştım. Yine de kendimi fazla üzmemeye çalışarak bu mesleğin de çok kötü olmadığını düşünüp işe hazırlanmaya başladım. Üstümü giyinip evden işe doğru yola çıktım. Fakat bilmediğim şey, o gün trafikte yoğunluk olduğuydu. Bu yüzden işe tam beş dakika geç kalmıştım ama bunun büyük bir sorun olacağını düşünmemiştim. Ta ki iş yerine adım atana kadar.
Kapıda beni üniformalı bir adam bekliyordu. Adamın yüz ifadesi sinirli ve kızgın görünüyordu. Evet, tahmin edebileceğiniz gibi o adam benim müdürümdü. Müdürüm benimle tanışmak istedi ve adımı söyledim. Daha sonra kendini tanıttı. Adı Ahmet’miş ve çalışanlarının ona “Ahmet Bey” ya da “Boss” (patron) demesini seviyormuş. İşte esas korktuğum ana geldik, Ahmet Bey yerleşir yerleşmez odasına gelmemi söyledi. Ben de tamam diyerek önce yerleştim sonra odasına gittim.
Dürüst olmak gerekirse, ilk günden müdürümün bu kadar kızacağını düşünmemiştim. Ahmet Bey’in odasına girdiğimde bana ilk sorduğu soru, neden geç kaldığımdı. Trafikte kaldığımı belirttim, o ise sert bir şekilde “O zaman ona göre çıkacaksın.” dedi. Ben de tamam diyerek odasından çıktım. Ahmet Bey sayesinde ilk iş günüm aşırı stresli geçti.
Bu olayın üzerinden bir ay geçti ve ben çok mutsuz bir şekilde işe gidip gelmeye devam ettim. Bu arada, iş yerinde birçok arkadaş edindim. Fakat mutsuzdum, çünkü müdürümüz Ahmet Bey ile sürekli tartışıyorduk ve çok fazla anlaşmazlık yaşıyorduk. Örneğin, bir keresinde yemek molamdan sadece bir dakika geç kaldığım için bana kızmıştı. Ayrıca bazı çalışanlara haksızlık yapıp diğerlerine ayrıcalık tanıyordu. Mesela bir arkadaşım işe tam yarım saat geç kaldığında Ahmet Bey hiçbir şey dememişti.
Tüm bu sorunlar yüzünden istifa etmeye karar verdim ve bunun verdiğim en iyi karar olduğunu fark etmemiştim. Şu anda çok daha mutlu olduğum bir yerdeyim ve istediğim mesleğin bölümünü tekrar okuyup sınavını kazanmak için çalışıyorum.