Batı’yı her ne kadar mükemmeliyet olarak görselleştirseler de orada pembe bir lale dikildiğinde gökküşağının renklerinde ve mucizevi kullanımlara sahip olan bir lale çıkmıyor. Pembe bir lale ekildiyse, kendi ülkemde de onların ülkelerinde de pembe lale açıyor. İnsanımıza belli bir yaştan, dönemden beri aşılanan bu Batı hayranlığı bizi biz olmaktan çıkarıyor. Geleneklerimiz, sanatımız, hayata bakış açımız için bir mezar kazmamıza yol açıyor. Bazı konularda batı belli başlı avantajlara sahip olsa da bu benim ülkemin, benim kültürümün tamamen bir kenara bırakılıp her şeyi bir sömürge ülkesiymişçesine batının yaptığı gibi yapılması anlamına gelmiyor.
Bir ülkede sanat biterse, her şey dağdan yuvarlanan bir kartopu gibi dağılmaya başlar. İnsanımız bunu fark etsin ya da edemesin. Bir sabah kalkarsın arkada çalan Anadolu halk müziği Kurtuluş Savaşı’nda halkın omuzlarına aldığı yükü anlatıyor, diğer sabah bir bakarsın klasik müzik sokaklarda yankılanıyor. Kendi sanatımızı, gelenek göreneğimizi unutmak kendi geçmişimizi, yaşanmışlığımızı unutmak demektir. Kendi geçmişini bilmeyen bir ülke de ne kadar bir ülkedir, tartışılır.
Amacım Batı’nın kötü, acımasız ve kana susamış bir şeytan olduğunu söylemek asla değil. Amacım, Batı’nın kendini geliştirdiği yönleri direk kendimize kopyalayamayacağımızı anlatmak. Eğer her şeyi onların yaptığı gibi yaparsak ne der bizim kahraman Anadolu insanı? Ülkesini kurtarmak için bebeğini kışın sarsıcı soğuğunda evde bir başına bırakıp cepheye erzak götürmeye giden Türk kadını? Evet, ülkemizi geliştirmemiz ve çağa uygun davranmamız lazım fakat çağı yönetenler sadece Batı devletleri değil, bunu da unutmamak lazım. Bir elimiz gelişme ve ilerlemeyi sıkıca kavrarken diğeri sanatımızı, gelenkle göreneklerimizi, tarihimizi kollamalı.
Onlar da Mükemmel Değil
(Visited 10 times, 1 visits today)