Zor geçen bir yılın sonunda tatilimi Norveç’te geçiriyordum. Soğuk olmasına rağmen burası çok güzel bir yerdi. İnsanları melek gibiydi; hiç zararları dokunmazdı. Manzaralar da ayrı bir güzellikteydi. Gün batımı, kıvılcım kırmızısı ile her gün gökyüzünü kaplayan bir havai fişek gibi parlardı. Yine bir gün batımı gelmişti, otel odama dönmek için yürüyordum. Bir köprüden geçerken alttaki nehre baktım. İçinde bir gemi kadar büyük bir balık vardı, köprüye doğru yüzüyordu. Etraftaki herkese avazım çıktığı kadar bağırarak kaçmaları için uyardım. Anlaşılan, o büyük balığı sadece ben görüyordum. Büyük ihtimalle sadece bir hayaldi; geçen gün iyi uyuyamamıştım. İrkilmiş bir şekilde yürümeye devam ettim.
Otel odama döndüm, çantamı yere koydum, yatış hazırlıklarını yaptım ve yatağa girdim. Ancak tavana bakarak geçen saatler boyunca gözüme uyku girmedi. Bir anda sağa döndüm ve bir baktım ki aynı balık odadaydı. İrkildim, oda kadar büyüktü. Rüya ile gerçek arasında sıkışıp kaldığımı düşündüm. Balık benimle konuştu. “Kimse sana inanmayacak, tek yapabileceğin şey zavallıca korkmak. Onlar beni görmüyorlar, ancak sen farklısın.” Ona ümitsizce baktım, korkudan kanımın çekildiğini ve ellerimin buz gibi olduğunu hissettim. Son bir kez güldü ve kayboldu.
O günden beri gözüme bir damla uyku girmedi. Bu büyük ve çirkin balıktan korkuyorum. Ne istediğini bilmiyorum ve ne yapabileceğini de. Ancak içimdeki çığlık, korkumu ve bitmez tükenmez yalnızlığımı bastırıyor.