Günümüzde savaşlar veya birçok farklı neden doğrultusunda mülteci sorunları başa çıkıyor. Onlarda insan ve çoğu evlerini, sıcak battaniyelerini bir kenara bırakıp hiç bilmedikleri, daha önce adını bile duymadıkları yerlere göç ediyorlar. Bazıları yasa dışı bazıları yasal, onlarca insan yaşam mücadelesi veriyor. Siyasi veya etnik herhangi bir sebep yüzünden kendi ülkesinde barınamayan kimseler çözümü başka ülkelere giderek buluyor. Ve bu sayı hiç azımsanacak bir sayı değil.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütünün 2020 yılında yaptığı araştırmaya göre şu an dünya üzerinde 280 milyondan fazla göçmen var. Bu sayı günümüzde çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Hatta yasa dışı ve kaçak göçmenleri dahil edersek bu sayının çok daha artacağını ön görebiliriz. Ülkemizde bile milyonlarca kaçak göçmen olduğunu bilmekteyiz . Toplumda göçmenlere edilen linçler olsa da onların tarafından nasıl bir şeyle başa çıktıklarını hiç düşündük mü? Siyasi veya başka bir sebepten dolayı hiç tanımadıkları, dilini bile bilmedikleri bir yere gelip yaşam mücadelesi veren göçmenleri biraz olsun empati ile karşıladık mı. Peki ya onlar bu duruma düşmek ister miydi? Onlarda eşleriyle dostlarıyla mutlu ve huzurlu bir şekilde kendi ülkelerinde kalmak istemezler miydi? Tabiki de dünya üzerinde bir hayli çok olan mültecilerin bazı hakları var ve devletler bu hakları tanımak zorunda.
Mültecilerin hakları, uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası hukuk tarafından korunmaktadır. Özellikle 1951 Cenevre Mülteciler Sözleşmesi ve onun 1967 Protokolü, mültecilerin korunması ve haklarının güvence altına alınması için bir adımdır. Mültecilerin temel 5 tane hakkı vardır. Bunlardan ilki sığınma hakkıdır.Bu hak ülkesinde kendini güvende hissetmeyen, zulme uğrama potansiyeli bulunduran insanların bunları kanıtladığı takdirde başka bir ülkeye sığınmacı olarak başvurma hakkı tanır. Mülteci haklarından bir diğeri ise misafirlik hakkıdır. Bu hakka göre mülteciler sığınma talepleri değerlendirilinceye kadar geçici olarak bir ülkede misafir edilme hakkına sahiptir. Bir diğer mülteci hakkı ise eğitim ve sağlık hakkıdır. İnsan haklarında da olduğu gibi mültecilerin temel sağlık ve eğitim hakları kısıtlanamaz veya tanınmama gibi bir şansı yoktur. Bu hak çocukların okula gitme hakkını da kapsar.Mülteci haklarından bir diğeri ise çalışma hakkıdır. Mültecilerin hayatlarını sürdürebilmeleri için zorunlu olan bu hak mültecilere yasal olarak çalışma hakkı çıkarılmasını sağlar. Bunlar aralarından sadece bir kısmı ama önemli olan mültecilere toplumun ve mültecilerin topluma entegre olmasıdır. Bu konuda devletlerin yapabilecekleri aktiviteler olsa da pek çok devletin bu konuya önem gösterdiğini görmemekteyiz. Mülteci krizi bu entegre edilememiş toplumların büyük bir sorunu haline gelmiş bulunmaktadır. Mülteci krizi hakkında yapılabilecek önlemlerden ilki barış ve güvenliğin sağlanmasıdır. Savaş sonucu göç etmiş insanların ülkelerindeki savaşın son bulması mültecilerin tahliye edilmesini sağlayabilir. Veya uluslararası iş birliği ve paylaştırma yapılarak mültecilerin bir devlette bulunması önlenip mülteci krizi önlenebilir.
Sonuç olarak günümüzde sıkça duyduğumuz mülteci veya göçmen kelimesi okunduğu kadar kolay olan bir şey değildir. Mültecilerin hakları tanınmalı ve korunmalı, uluslararası iletişim güçlendirilerek mülteci krizi gibi sorunlar önlenmelidir. Henüz dünya üzerinde böyle bir iletişimde bulunarak sonuç almış ülke sayısı çok az sayıda olsa da ileriki süreçte iletişimden iki tarafında fayda alabileceği bir sistem kurulmalıdır. Toplum içinde mülteciler hor görülmemeli, dışlanmamalıdır. İleriki süreçte çok daha fazla adını duyacağımız mülteci sorunu küçümsenmemelidir.