BAAAAAAAM diye ses geldi arkamdan .
tam iki saniye içinde arkama döndüm.
-…
Arkamdan kırmızı renkte ateş gibi büyük gözler bana doğru baktı. Sanki onun içinde de alev dolu bir korku vardı…
Hemen arkama bakmadan ormana doğru koştum. İçimde öyle bir korku vardı o an … yere düştüm ayağım takıldı bir taşa. Ejderha bana baktı o beni yiyecek sandım ama yanımdan geçip gitti .
İçim sızladı ve ağlamaya başladım. Nedense, ejderhadan korktuğum için değilde yaşadığım için ağlamıştım .. hayatımı yaşayabildiğim için ağladım. Gözlerimi yavaşça kapattım..
Sabah uyanamayacağımı düşünmüştüm kendime tek kelime bile söylemedim.
biraz yürüdükten sonra …
-belkide bir daha geri dönemeyeceğim
dedim kendime .
çok uzakta değil , Firewall nehrini görmüştüm.
Garip olan tek şey de nehirin suyuydu. Suyun içine girdim ve dalınca suyun parladığını fark ettim, sanki sihirli di. Ormanda gördüğüm o ışık gene suyun altında çıktı ,derinliklere daldım. hava almam gerekiyordu ancak ışığın peşindeydim az kalsın ışığı tutacaktım ancak boğulacak gibi oldum…
-HHHMMM!
dedim ve bacaklarımı balık gibi çırparak, yetişmeye çalıştım.ÇOK ÇOK ÇOK yaklaşmıştım ama bir an gözlerim yine kapandı…
Uyanınca kendimi taşların üstünde şelalenin arkasında buldum ve kafamın kanadığını gördüm. Kalkmaya çalıştım ama başım çok ağrıyordu.
Uzaktan bir konuşma sesi duydum ;
-hasmanayaklovasj ?kwilamnaya klomna dhuhlo.
-jiesafter suılajsvaj quıolomnasimu aymartrasebwenyak ! klıopxj jaswerdecsz xeywkal…
korkmuştum kalkmaya çalışınca ayağımın altında ki taşlar hızlıca kaydı ve ses çıkardı , uzaktan gelen konuşmaların sahipleri beni gördü.
Oradaki insanlar yanıma geldi ve hiç bilmediğim bir dilde ,
-huwhjdse pootrqu?
diğeri ise bana tanıdık ,
-sen iyi misin diyor. bu benim arkadaşım *Liombas o tam olarak Türkçe bilmiyor .ben ise *Artheleis.
ben ise ,
– s..sen.. sende onu mu gördün?
– kimi ?
-e..e…ejderha..yı
-…hayır…
-gertys , Artheleis jreuyı najdyopaymolkw.
-jeptwervh hrewa ertwolepce cuchal Liombas hyuerkjemdak .
türkçe konuşan adam bana bakıp,
– bizim gitmemiz gerek..
dedi.
Artheleisin sanki içindede korku vardı… sanki o da görmüştü onu.
İki adam yanımdan uzaklaşıp gitti.Ben ise onları gizlice takip edip kayıp şehirin içine girdim .Orası çok kalabalık değilidi ancak nehirde ve ormanda gördüğüm o ışık geri gelmişti. Işık bana büyük bir şatoya yönlendirdi. şato çok büyüktü orada aile resimleri ve değerli eşyalar vardı; kolyeler, yüzükler, bıçaklar, küpeler her şey vardı. Benim yaşımda genç bir kız yanıma gelip :
-Merhaba, benim ismim *Marya pardon – prenses Marya bana öyle dememi istiyorlar.
-kim ?
-annem, babam yani kral ve kraliçe
-sen buranın prensesi misin? …
-evet
-pardon prenses Marya..
-hahaha .. senin bana bu saçmalığı demene gerek yok .
-tamam Marya.
-peki ya senin ismin ne ?
-…
Marya bana bakıp durdu. ben ise ismimin yabancı gelecek korkusuyla cevap vermek istemedim. İsmimi söyleseydim o beni bu şehirden olmadığımı anlardı.
-benim ismim *Kora
-Tanıdığıma memnun oldum Kora .Sana ben birkaç kıyafet veriyim hemen buradan beni takip et.
-Tamam
Ben onu merdivenlerden takip edip durdum…
-Bu senin odan olacak kıyafetlerinde yatağın uzerinde.
-Teşekkür ederim Marya .
Odama oturup kapıyı kapattım. giyindim. Aynaya baktığımda çok güzel kırmızı bir elbise giymiştim . Uykum gelmişti biraz uyuduktan sonra şehirde gezmeye karar verdim.
Kocaman kapılı ve büyük olan bu odanın önünde iki koruma vardı ‘burası yasak, giremezsin’ dediler.
*Liombas: Eski yunanca aslan ve güçlü birisi demek.
*Artheleis: Eski zamanlarda yaratıcılık ve sanat Tanrısı.
*Marya: Eski yunanca da deniz demek.
*Kora : Mercan demek.
BÖLÜM 3 İLE DEVAM EDECEK…
NİNA TOPÇU DA ROSA