Bir zamanlar küçük bir kasabada, dürüstlüğü ve doğruluğuyla tanınan bir genç vardı. Adı Serdar’dı. Serdar kasabanın en önemli değerlerinden biri olan dürüstlük ve adaletin simgesi haline gelmişti. Ne zaman bir sorun olsa halk onun yardımına koşardı. Ancak Ana’nın bir özelliği vardı: O, asla yalan söyleyemezdi. Bu özelliği onun için bazen zorlu durumlar yaratırdı. Bir gün kasabada büyük bir hırsızlık olayı meydana geldi. Kasabanın en değerli mücevherlerinden biri, Kral’ın hazine odasından çalınmıştı ve herkes şüpheli bakışlarla birbirine bakıyordu. Ancak Ana, olayın ardındaki gerçeği bulmak için işe koyuldu. Serdar ilk iş olarak kasabanın çeşitli yerlerine hırsızlıkla ilgili soruşturma başlattı ancak herkes ona, olay hakkında herhangi bir bilgi vermedi. Serdar, kendi başına mücadele ederken kasaba halkı da onun yanında durdu ve ona destek verdi. Aslında gerçek hırsız Serdar’dı ama kimse bilmiyordu tek sorun Serdar yalan söyleyemezdi bunun için insanların soru sormasından korkardı. Bir gün kral Serdar’a mücevheri kim çaldı diye sordu. Serdar da gerçeği söylemek zorunda kaldı. Kimse ona inanmadı herkes şaka yaptığını düşündü ama o yeniden ben yaptım, dedi. Sonra kral dayanamayıp onu susması için 1 aylığına zindana attı çıkıp kendine gelsin, diye. Oradaki insanlar neden buradasın diye sorunca gene gerçeği söyledi Serdar. Artık dayanamayan gardiyanlar ve kral onu son kez sorguya çekti ve sordu. O yine ben yaptım, dedi. Kral yerini sordu ve Serdar mecburen söylemek zorunda kaldı. Sonrada ömür boyu zindanda kaldı.
Yalanın İcadından Önce
(Visited 5 times, 1 visits today)