Bir zamanlar dürüstlüğüyle tanınan, asla ve asla yalan söylemeyen, cömert, yardımsever bir adam yaşarmış. Adı Efe’ymiş. Dürüstlüğü hem en iyi ve gösterişli noktası olmasına rağmen bazenleri onu zor duruma düşürebiliyormuş.
Bir gün, ülkenin batı taraflarında çok tehlikeli şiddette bir deprem gerçekleşmiş. Tüm ülke perişan kalmış, herkes birbirine yardım etmeye çalışıyor ama depremin etkisi herkesin daha da ümitsiz olmasına sebep oluyormuş. Efe bu durumda ne yapacağını bilemiyormuş. Elinden gelen yardımı yapıyormuş ama emin değilmiş. Acaba bu kadar yardım yeter miydi? Ne hissediyorlardı, neye ihtiyaçları vardı? Bunların hiçbirini daha önce bu durumda kalmadığı için bilemiyordu. Ama sonra bir anda ikinci yazdığı soru çok mantıklı geldi, tek yapması gereken şey empati kurmaktı! Böylece gereken yardımı herkese yetecek şekilde sağlayabilirdi. Aslında kendisinin düştüğü durum da zorluydu çünkü hem üzgündü hem de kendi sorunları kendisine fazlasıyla yeterken bir de bu sorunlar ortaya çıkıyordu. Sonunda hem batı tarafına yardım edebilmek için hem de kendini düzgünce geçindirebilmek için bir iş bulmaya karar verdi. Efe dürüstlüğünden dolayı bunu kendi hakkıyla ve emeğiyle yapacaktı, çok çalışacaktı ve başaracaktı.
Çalıştı, çabaladı ve sonunda istediği işe girerek oradaki insanlara istediği yardımda bulunabildi. Onun başaramayacağı hiçbir şey yoktu. Emeğinin karşılığını almıştı. Kısacası dürüstlük, çaba ve emek onu her türlü yerde öne çıkarmıştı.