Mina, derslerinde çok iyiydi. Her denemede birinci olurdu, hatta bir yanlış bile yapsa yine de birinci olması sıradan hale gelmişti. Arkadaşları ona, “Sen bir yanlış mı yaptın?” diye takılırlardı, ama Mina buna alışmıştı. Hiç ikinciliğe düşmemişti ancak son zamanlarda davranışları değişmeye başlamıştı. Kendini insanlardan üstün görmeye başlamış, gitgide bencilleşiyordu.
Geçen gün onu, Mira’ya “Benim başaramayacağım şey yoktur.” derken duydum. Bu durum beni sinirlendirdi çünkü benimle dalga geçmişti. “Benimle o denemede kırk üçüncü oldum.” diye alay etmişti. Artık sabrımın sonuna gelmiştim. Aklımdan bir sonraki denemede birinci olamamasını dilemiş olabilirim ama emin değilim. Sonuç olarak denemeye girdik ve sonuçlar duvara asıldığında, Mina bir hava ve hırsla oraya yöneldi. Herkes yerinde sessizce bekliyordu, ben de içimden bir umutla sonuçları bekliyordum. Mina’nın gözlerinin dolması ve çığlık atmamak için kendini zor tutması beni şaşırttı.
Herkes ne olduğuna bakmak için sıraya girdiğinde, bana bakarak geri döndüklerini fark ettim. Mira, “Sen birinci olmuşsun, Mina ikinciyim diye havalara giriyor.” dediğinde, iki kocaman çığlık koptu. Birisi, Mina’nın öfke dolu çığlığıydı, diğeri ise benim sevinç dolu çığlığımdı.
Mina’ya yaklaşarak tebrik etmek istedim ancak bana tokat attı. O an bir şey anladım: Evet, bizim hissettiğimizi anlamıştı. Ama bu, onu değiştirmeyecekti. Yapacak bir şeyim yoktu. Belki bu bile yeterince iyi çünkü şu ana kadar sadece rüyamda gördüğüm bir başarıydı. Onu herhangi bir derste, hatta daha da önemlisi denemede geçmek, benim için büyük bir başarıydı, her ne kadar bu, onu değiştirmemiş olsa da.