Doktorunun soğuk teşhisi, zihinsel bir kabusun başlangıcını işaret ediyordu: “Maalesef, hafızanızı yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorsunuz.” Bu acı gerçekle yüzleşmek, gözlerimdeki yaşları ve hızlanan nefesimi daha da derinleştirdi. Uyanmak istediğim bir rüyadaydım, güne gülümseyerek başlamak ancak gerçekliğin acı tokadıydı bu.
Gözlerimi açtığımda, unutmak istediğim anılarımın dahi zihnime kazındığı bu hastalık beni esir almıştı. Sabahları kendi adımı dahi hatırlayamamak, hayatın çekilmez bir hale gelmesine neden oluyordu. Geçmişim, hayallerim, 20 yıllık eğitimim – hepsi kafamda bir film şeridi gibi geçiyordu.
Bu zorlu anılar içinde, çevremdeki arkadaşlarımın da benim kadar yıkıldığını görmek, duygusal bir çöküntüye neden oldu. Sedef, ayakta durmakta zorlanarak bir destek arayışına girmişti. Artık gözlerimdeki bulanıklıkla, onlara bakarken hissettikleri acıyı daha derinden anlamaya çalıştım. Bu hastalığın getirdiği belirsizlik ve kayıplarla baş etmeye çalışırken hayatın değeri üzerine düşünceler içinde kaybolup gidiyordum.