“Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu.” Kalbim paramparçaydı; kelimeler kifayetsiz, durumum çaresizdi. İnsan bazen her şeyi bırakıp yok olmak ister bir anda, kendini o an hayattan soyutlamak, görünmez olmak ve hatta olmamak. Ellerim ayaklarım titriyor, parmaklarımdan soğuk terler akıyordu. Gören beni şuracıkta ölüyorum sanacaktı, ki benim için en hızlı kaçış yolu da bu olurdu. Ama kimse ölmedi, duygularım ve masum kalbimi saymazsak. İnsanın kalbinde biriktirdiği her duygu gibi sevgi de en sonunda dolup taşar, işte o zaman zamanın geldiğini anlar insan. Mantık işlemez, göz görmez, kulak duymaz olur. Cahilce bir cesaret, aptalca bir umut ve günün sonunda hayat boyu hüsran… İşte böyle bir şey sevmeden sevmek, koskoca bir kalbi yalanlarla doldurmak ve parçalanışını izlemek, en büyük darbeyi en değer verdiğinden yemek, en büyük hayallerini iki dudak arasında kaybetmek…
En çok da unutamayacağını bilmek acıtır insanı, sen onun için çoktan herhangi biri olmuşken hem de. Dolu bir kalpten daha zararlı olan tek şey kırık ve boş bir kalptir, yenilgiyi kabul edemeyen bir kalptir, kırıkları ve kesikleri hala kanayan bir kalptir en çok can yakan… Pranga taşırmışçasına ağır gelir insana artık yaşamak; her saniye daha da kararır dünya, ta ki gözleri karanlığa alışana kadar. O karanlıkta bile gözlerin aradığı tek şey hala onun gözleridir; “Denk düşse yine gözlerim gözlerinle, son bir defa hayallere dalsam gözlerinin içinde kaybolurken…”diye dilese de ne çare; olan olmuştur artık, ne o gözler bir daha çıkar karşına ne de kurduğun hayallerin başkahramanı… İşte insan bunları hayal ederken geceler olur 4.30-5 civarı, varsın sabah olsun, ne de olsa onsuz geçen zamanın bile önemi yoktur artık.
Ah o arabesk müzikler ah… Kalp yarasının en büyük dostu, gözyaşlarımın ortağı, hüzünlü akşamlarda iki kadehin yanında olmazsa olmazı… Susmayan hayaller ve kırık bir kalbin en hızlı tedavisi olur bazen. Her bir sözü boğazını düğümler insanın, her bir nota bir gözyaşı. Her bir melodi dışavurumudur acının, çaresizliğin, yarımlığın, yarım kalan hayallerin, benliğimin… Çaresizliğin en derinine iner insan böyle zamanlarda, ki bazen yükselmek için dibe düşmek gerekir. Bilinmeli ki her güzel şey bir son buluyorsa; her acının, her çaresizliğin elbet bir sonu mutlaka olmalı, umarım…
Sonbaharda düşen yapraklar gibi bizi terk eder yavaş yavaş acımız… Unutulur hayaller, gözler, sesler, gülümsemeler… Kırıklar süpürülür, kalp yamalanır; hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını bile bile var olmaya devam eder. Sessizleşir kafada yankılanan düşler, onlar da anlar bir şeylerin bittiğini belki. Boğazımdaki düğümler çözülür, gözyaşları kurur en sonunda, sanki hiçbir şey olmamışçasına. Geriye sadece kurumaya yüz tutmuş birkaç derin yara kalır, unutulur gider zamanla, gitmese bile kanıksanır. Belki unutamadığımdandır bütün bu acıların sebebi; biriktirdiklerimdir belki yaşadıklarımın, hissettiklerimin en temelindeki. “Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla.”