Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken, eski zamanlarda adı sanı unutulmuş bir köy varmış. Köyün içinden küçük bir nehir akarmış, o nehrin yanındaki dağın eteklerinde ise çok yoksul bir kadın yaşarmış.
Bir gün, kadın kendi kendine konuşurken içinden geldiği gibi bir dilekte bulunmuş. “Şu leğen altın olsa, bir koyunumu yoksul bir insana vereceğim” demiş. İlginç bir şekilde, dileği gerçek olmuş ve leğen altın oluvermiş. Ancak kadının yüreği, sadece bir koyunu yoksula verme arzusuyla dolmuş.
Daha sonra kadın, bir adım daha ileri gitmiş. “Evimdeki her şey altına dönüşürse, beş koyunumu yoksul birine veririm” diye dilekte bulunmuş. Ve bir kez daha, dileği gerçek olmuş. Ancak kadın, düşünmeye başlamış. “Fakirlere koyunlarımı versem, satarlar ve bir para etmez. Ben kendime et keserim daha iyi olur.” diye karar kılmış ve bu sefer koyunları vermemiş.
Ancak bu kararı sonrasında koyunlarla birlikte kadın da taşa dönüşmüş. Şimdi köyde, kadının koyunlarını vermemesi nedeniyle taşa dönüşmüş heykelleri hala duruyormuş, bir zamanların yaşanmışlıklarını ve düşündürdüklerini hatırlatır gibi.