Kedim küs olduğumuz komşumuzun kapısına doğru koştu ve gözden kayboldu. Kapı açıldı içeriden tuhaf bir koku geliyordu. Telaşla içeriye girdim. Öyle gergindim ki iki aydır konuşmadığım komşumla yüz yüze gelmek dahi istemiyorken mecburen kendimi onun evinde bulmuştum. Giriş kata baktım önce. Derken mutfaktan gelen tıkırtıları duydum. Parmaklarımın ucunda mutfağın yolunu tuttum. Bir de ne göreyim, kedim komşumun yeni fırından çıkartıp tezgâhın üzerinde soğumaya bıraktığı tavuğu mideye indirmek üzereydi. “Salmon!” diye dehşetle fısıltılı bir çığlık attım. Bir an önce bizi kimse fark etmeden onu alıp çıkmalıydım. Kedim beni görünce tavuğu yemesine izin vermeyeceğimi anladı. Kızarmış koca tavuğu dişine geçirdiği gibi açık camdan kendini aşağıda hareket etmek üzere olan çöp kamyonunun üstüne attı. Kamyon yola koyulmuştu bile ben nasıl kedimin peşinden gideceğimi, arabamın bile olmadığını düşünürken… Arkamdan bir ses “Acele et! Arabama atla da Salmon’u gittiği yere kadar takip edip eve getirelim.” Ses komşuma aitti. Bugün en çok da omzumdaki sıcak elini ve gözümden akan bir damla yaşı hatırlıyorum…
Kedim ve Komşum
(Visited 3 times, 1 visits today)