Lenin, Rus İmparatorluğu döneminde demokratik bir anne ve liberal bir babanın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Genç Vladimir üst üste bir sürü faciaya katlanmak durumunda kaldı. Henüz 16 yaşındayken babasını kaybetti. Bu trajik olaydan birkaç ay sonra ise, sosyalizm tabanlı yasa dışı bir örgüte üye olan ağabeyi Alexandr İlyiç Ulyanov, o dönemin Rus çarı III. Aleksandr’a suikast girişimi planlamak suçuyla tutuklandı ve asılarak cezalandırıldı. Bu olayın, Lenin’in devrimci eylemlerine taban hazırlayan en önemli unsurlardan biri olduğu düşünülür.
Bunca trajediden sonra nihayet Kazan Devlet Üniversitesi’ne başlayan Lenin, Marksizm ile tanışır ve öğrenci eylemlerine katılmaya başlar. Katıldığı eylemlerde aktif roller oynaması tutuklanmasına, dolayısıyla da okuldan atılmasına sebep olur. Bir süre bağımsız olarak çalışmalarını devam ettirdikten sonra St. Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar ve 1891 yılında mevzun olarak avukatlık görevi yapmaya hak kazanır.
2 yıl kadar çalıştıktan sonra 1893 yılında St. Petersburg şehrine yerleşen Lenin, avukatlık yapmak yerine devrimci propaganda ve Marksizm ile uğraşmayı tercih etti. Bu esnada yoldaşlarıyla birlikte İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği isimli bir grup kurdu ve işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş günlerinin kısaltılması ve ücretlerin yükseltilmesi gibi çeşitli kriterleri hayata geçirmek için harekete geçti. Temel hedefi Çarlık Rusya’sına karşı mücadele etmek olan grubun kurucuları arasında yer alan Lenin, çok geçmeden tutuklandı ve 14 aylık bir hapis cezasından sonra Sibirya’ya sürgün edildi.
1898 yılında hayatının sonuna kadar birlikte kalacağı Nadejda Krupskaya ile evlendi. Rusya’nın ve Avrupa’nın çeşitli noktalarına giderek yeni çalışmalara imza attı; kitaplar, makaleler yazdı. Lenin, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi‘nde izlediği politika sebebiyle ön plana çıkmayı başardı. Lakin onun diğer parti önderlerinden farklı düşünmesi, partinin ikiye bölünmesine neden olacaktı. O, siyasi bir mücadelenin işçi sınıfını oyalayacağını savunuyordu. Ona göre seçim hakkının ülkenin tüm yurttaşlarına tanınmayacak, meclis burjuva kesimin söyledikleri doğrultusunda hareket edecek, Çar’ın gücüne güç katılacak ve dolayısıyla da emekçiler bir sömürü düzeninin kölesi olmaya devam edecekti. Siyasi mücadeleden yana olanlar Menşevik, bu mücadeleyi tümüyle reddedenler ise Bolşevik olarak adlandırıldı.
1. Dünya Savaşının devam ettiği sırada, Şubat 1917’de devrimci bir hareketlenme patlak verdi. Yoksulluğa ve ağır çalışma koşullarının artık dayanılmaz bir boyuta ulaştığını savunan kadınların eylemlerine işçilerin de katılmasının yanı sıra savaşta yorgun düşmüş bazı askerler de destek verdi. Çok geçmeden o dönemin Çarı II. Nikolay tahttan indi ve monarşik sistem tarihe karışmış oldu. O sırada İsviçre’de bulunan Lenin vakit kaybetmeden partililerine yeni hükumeti desteklememelerini gerektiğini ifade ettiği mektuplar yolladı. En kısa sürede ülkesine dönmek için elinden geleni yapan Lenin’e destek gecikmedi. İsviçreli komünist Fritz Platten, Alman hükumetiyle anlaşmaya vardı ve Lenin’in bir trenle Rusya’ya dönmesine imkan sağladı. Nisan 1917’de nihayet ülkesine varan Lenin, kendisini karşılayan kalabalığa geçici hükumete neden destek verilmemesi gerektiğini anlattı; burjuva hükumetinin işçileri ciddiye almayacağını, Sovyetlerin iktidara gelmesi gerektiğini savundu. Geçici hükumet başkanı Aleksandr Kerenski, Lenin’i paralı bir Alman ajanı olmakla suçladı. Bunun üzerine Leon Troçki, Lenin’i savunmak üzere bir konuşma yaptı:
Öyle dayanılmaz bir hava yaratıldı ki artık ne siz ne de biz nefes alamıyoruz. Lenin’e ve Zinoviev’e alçakça iftiralar atılmakta. Lenin devrim için otuz yıldır mücadele ediyor. Ben yirmi yıldır halkın ezilmesine karşı mücadele verdim. Bunun sonucunda Alman militarizmine karşı, nefretten başka bir duygu beslememiz söz konusu bile olamaz. Alman militarizmine karşı mücadelem nedeniyle bir Alman mahkemesi tarafından sekiz ay hapis cezasına çarptırıldım. Bunu herkes bilir. Bu salonda bulunan kimse bizim Almanların paralı uşağı olduğumuzu söylemesin.
Bu açıklamayla birlikte Bolşevikler’in gösterileri bir hayli yoğunlaştı. Geçici hükumet, şiddet kullanarak yüzlerce insanın ölümüne sebep oldu. Gazeteler kapatıldı, Lenin için idam kararı çıkarıldı. Bunun üzerine Lenin, Finlandiya’ya gitti.
7 Kasım 1917’de Bolşevikler geçici hükumeti devirmek için harekete geçti. O sırada St. Petersburg’da bulunan Lenin devrim talimatlarını oradan veriyordu. 8 Kasım’da hükumet düştü ve Lenin ülkenin başına geçti. İlk iş olarak ülkesinin savaştan çekilmesi için gerekeni yaptı. Bir toprak kararnamesi yayımlayarak büyük mülk sahipliklerinin önüne geçti ve o toprakları yoksul kesime paylaştırdı. Kiliseyi hem devlet işlerinden hem de eğitimden ayırarak laiklik getirdi. Kadınlar ve erkekler arasında sosyal eşitlik sağladı ve Çarlık döneminden kalan dış borçları ödemeyi reddetti. Eşitlik konusunda oldukça hassas ve ısrarcı bir tavır izleyen Lenin, soyluluk unvanlarını kaldırdı ve tüm vatandaşlar yasalar karşısında eşit kabul edildi. Günlük çalışma süresini 8 saate indirgedi. Çocuk işçilerin çalıştırılmasını yasakladı.
30 Ağustos 1918 tarihinde Anti-Bolşevik bir vatandaş tarafından silahlı saldırıya uğradı. Saldırıyı düzenleyen Fanya Kaplan, Lenin’e yaklaştı ve adını haykırdı. Kendisine cevap vermek için dönen Lenin, üç kurşun ile yaralandı. Kurşunlardan biri akciğerine, diğer ikisi ise omzuna isabet etmiştir. O dönemin teknolojisi sebebiyle kurşun çıkarma işleminin oldukça tehlikeli olabileceğine karar kılınmıştır. Lenin, 1924 yılında kadar 2 kez felç geçirmiştir ve en sonunda da 53 yaşında hayata gözlerini yummuştur.
Kaynak: Vikipedi, BBC, Biography.com