Her hafta cumartesi olduğu gibi bu hafta da arkadaşlarımın düzenlediği araba yarışları için hazırlanıyordum. Genelde Rüzgâr bir yarış düzenler ve yaklaşık 150 kişi orada olurdu. Bu araba yarışları bana zorlu haftalar sonrası bir terapi gibi geliyordu. Çocukluğumdan beri arabalara karşı çok farklı ve özel bir ilgim vardı. Arabam “Ateş” olmasa ne yapardım onu bile bilmiyorum.
Düşüncelerimden cebimdeki telefonun titremesiyle sıyrıldım. Rüzgâr gelip gelmediğimi soran bir mesaj atmıştı. Ona yolda olduğumu yazıp evden çıktım. Garajı açtığımda beni her zaman büyülemeyi başaran, ona tekrardan hayran olmama neden olan kıpkırmızı arabamı gördüm. Gerçekten de adını çok gururlu ve güçlü bir şekilde sahiplenmişti. Hızlı bir şekilde bindim ve yarışın olduğu piste doğru sürmeye başladım.
10 dakikalık kısa bir yolculuk sonrası piste varmıştım. İnsanların bağrış seslerini iki sokak öteden duyabilmiştim. Yarış arabaların olduğu otoparka girdiğimde bir sürü son model araba bir o kadar da nostaljik araçlar vardı. Park yerime doğru giderken gözüme siyah bir araç çarptı. Maisto Chevrolet. Bu arabanın kime ait olduğunu tahmin etmek o kadar da zor değildi. Güneş Tunç, her yarışta beraber rekabet ettiğim güçlü bir rakibimdi. Fazla umursamadan Ateş’i park edip yola koyuldum.
Merdivenlerden aşağıya doğru indikçe kalp ritmim hızlanıyor, adrenalin hormonum büyük bir artış gösteriyordu. Piste yaklaştıkça daha da heyecanlanıyordum ve bir an önce yarışmak istiyordum. Ortama biraz göz gezdirdikten sonra o tanıdık bakışları gördüm. Güneş bana çirkef bir gülümsemeyle bakıyor, kendince beni manipüle etmeye çalışıyordu. İçimdeki ses bana ona daha da dik bakmamı söylese de Rüzgar’ı aramaya koyuldum.
Rüzgar beyaz bir Nissan’ın yanında oturmuş soda içiyordu. Adımlarımı ona doğru çevirdiğimde beni fark etti ve bana da bir soda çıkarttı. Rüzgar bana Güneş’in arabasına yaptığı yeni değişiklikleri anlatırken ben yarışan diğer arabaları izliyordum. Bu konunun pek ilgimi çekmediğini anlamış olması gerek ki konuyu değiştirdi. Şimdi de bana yanındaki Nissan’ın hikayesini anlatıyordu. Ve ben nefes verene kadar doğum günüm dışında her şeyden bahsetmişti. Can sıkıntısından tam kalkacakken bileğimden tuttu ve elime ufak bir kek vermişti. Kek üzerinde minik araba şeklinde birkaç mum vardı. Ona teşekkür edip mumları üfledim.
Her ne olduysa ben mumları üflediğim zaman oldu. Dışardan birkaç siren sesi geliyor insanlar arabalarına binip pistten uzaklaşmaya çalışıyordu. Keki elimden bırakıp otoparka doğru koşmaya başladım. Siren seslerinin daha da yaklaştığını duyduğum gibi daha da hızlı çıkmaya başladım merdivenleri. Arkamdan gelen topluluk beni ürkütse de koşmaya devam ettim. Ateş’i gördüğümde hemen içine atlayıp gaza bastım.
Siren sesleri artık dışardan gelmek yerine pist önünden geliyordu. Arabamı otoparktan çıkarttıktan sonra dışarda bu kadar fazla polis aracının olacağını tahmin etmiyordum. İki araç çıkış ve girişleri kapatmıştı, tek çarem onları pist etrafında peşime dolayıp kaçmaktı.
Çıkışa doğru sürmeye başladım, etraftaki insanlar benim son hızla gelmemle beraber kaçmış ve yolumu açmışlardı. Böylelikle polisler beni görmüş ve hedefleri yapmışlardı. Onlara çarpmamak için frene basıp sola doğru kırdım ve artık giriş kısmına dönüktüm. Yine gaza basıp gitmeye başladığımda arkamdan gelen polis siren seslerini duydum ve amacıma ulaştığımı anladım. Diğer polis araçları büyük ihtimalle otoparka çıkmışlardı. Dönüş yoluna kadar son sürat gaza basıp bu sefer de sağa doğru kırdım. Çıkış kapısı beni selamlıyordu ve bende kapıyı geçerek ona geri selam vermiştim.
Polisler hala arkamdaydı fakat 500-600 metre gerimdeydiler. Çok fazla dönüşün olduğu sokağa girdim ve onları kaybettim. Hala beni yakalama şansları olduğu için deniz kenarına gitmeye karar verdim. Denize vardığımda arabamı park edip her zaman oturduğum banka oturdum. Kulağımda hala polislerin siren sesleri vardı, alışmıştım artık bu tarz durumlara. Bazen eğer arabaları seçmeseydim hayatımın ne yöne doğru gideceğini düşünüyordum. Fakat Elmas’ın gittiği her yerde Ateş, Ateş’in her gittiği yerde Elmas vardı. İki cihan bir araya gelse bile ikimizi ayıramazlardı.