On dört yaş doğum günüme çok az kalmıştı. Heyecanla o günü bekliyordum. Annemin sürpriz yapacağını tahmin ediyordum. En çok da alacakları hediyeyi merak ediyordum.
Doğum günümden bir gün önce, okuldan eve geldiğim zaman yine doğum günümle ilgili heyecana kapıldım ve günlüğüme doğum günümde ne hediye istediğimi ayrıca hangi dileği tutacağımı yazdım. Hayallere dalarak uyudum. Uyandığım zaman annem kahvaltıyı hazırlamıştı. Hep birlikte kahvaltı yaptık. Etrafa çaktırmadan baktım. Hediye paketi görebilir miyim diye odalara ve dolaplara baktım. Hiçbir şey bulamadım. Biraz hayal kırıklığı yaşadım.
Akşamüstü televizyon izlerken kapı çaldı. Annem bana kapıyı açmamı söyledi. Apartman görevlisinin geldiğini zannettim. Kapıyı açınca bir de ne göreyim. Arkadaşlarım gelmişti. Annem küçük bir sürpriz hazırlamıştı. Ben arkadaşlarımı içeriye davet ederken annem de kocaman bir pastayla odaya girdi. Çok mutlu olmuştum. Ama asıl şaşkınlığım daha sonra olacaktı. Her ne olduysa ben mumları üflediğim zaman oldu. Kendimi birden deniz kenarında bir villayı incelerken ve yanımdakilere bilgi verirken buldum. Karşımdaki mutfak penceresindeki yansımamı görünce şoka girdim. Çünkü otuzlu yaşlarda bir yetişkin görünümündeydim. Birden aklıma mumları üflerken tuttuğum dileğim geldi. Başarılı bir mimar olmayı dilemiştim. Ama bu kadar çabuk olması ve birden yetişkin olmak beni şoka uğrattı. Henüz çok erkendi. Çocuk olmak güzeldi. Tüm bunları düşünürken annemin sesini duydum. “Erdem kahvaltı hazır seni bekliyoruz.“ diyordu. Ben yatağındaydım ve yeni uyanmıştım. Hepsi bir rüyaymış.
Bir rüyadan uyanmaya hiç bu kadar sevinmemiştim. Demek ki her şey vaktinde olursa güzelmiş.