Öyle bir dünya düşünün ki güneş hiç doğmasın, insanlar uykulu gezsin, enerji kaynağımız hiç bize gülümsemesin, içimizi ısıtmasın…
Doğa Bey, her zamanki gibi güneşsiz bir güne uyanmıştı. Homurdanarak kalktı ve kahvaltısını yaptı. Hiç güneş doğmadığı için bitkiler yeterince güneş ışığı alamıyor, bu nedenle bilim insanları laboratuvarlarda yapay meyve ve sebzeler yetiştiriyordu. Doğa Bey bir otobüs şoförü olduğu için kahvaltıdan sonra durağa gitti ve mesaisine başladı. Gözü bozuk olduğu ve güneş hiç doğmadığı için gözü görmüyordu. Bu durum, Doğa Bey’in işini yapmasını zorlaştırıyordu. Ayrıca, herhangi bir ısı kaynağı olmadığı için otobüsün ısınmasını da zorlaştırıyordu. Bu zor koşulların üzerine bir de yolcuların dertleriyle ve çöplerini toplamakla uğraşıyordu.
Doğa Bey her kalktığında güneşin doğmasını ve normal yemekler yemeyi dileğiyle uyanırdı. Dileğinin gerçekleşmediğini görünce sinirlenir ve güne kötü bir başlangıç yapmış olurdu. Doğa Bey mesaisinden sonra arkadaşlarıyla buluşur ve buluşmadan sonra evine geri dönerdi. Herhangi bir ısı kaynağı olmadığı için bütün evler çok zor ısınırdı, fakat bu durum Doğa Bey için geçerli değildi. Doğa Bey’in evi kübik bir ev olduğu için evi kolayca ısınabiliyordu fakat onun evinin peteği çalışmıyordu.
Güneş hiç doğmadığı için güneş panelleri çalışmıyor ve çoğu insan enerjisiz kalıyor, atmosfere zehirli gazlar salmak zorunda kalıyorlardı. Ayrıca, ay sürekli tepede olduğu için gelgitler oluşuyor ve gittikçe ciddileşiyorlardı. Önceden bir balıkçı olan Doğa Bey gelgitleri çok iyi biliyordu ve durumun yakında selleri tetikleyeceğini herkese her gün söylüyor ama nafile.
Ben böyle bir durumda kalsaydım, birkaç gün içerisinde deliye döner ve enerjisiz bir bireye dönüşürdüm. Bu nedenle Doğa Bey’e iyi şanslar diliyorum ve güneş hala bizimle olduğu için şükür ediyorum.