Bizim dünyamız uzaylıların yaşadığı dünyadan epey bir uzak. Gezegenimiz Güneş denen yıldıza o kadar uzak ki ışınların gelmesi yıllar sürüyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Ben cevap vereyim: sadece 10 senede bir gündüz yaşanması demek. Bir gezegen daha varmış ve orada yaşayan uzaylılar gündüz ve geceleri varmış. Bizde durumlar farklı olduğu için bu hayata adapte olmak zorunda kaldık. Bu zorlu hayatımızın bir kesitini sizlere aktarmak istiyorum.
Her gün gökyüzüne baktığımda yıldızlarla kaplı bir boşluk görüyorum. Artık iç açıcı gelmemeye başladı. Dünyadaki görüntüleri gördükçe bende güneş ışığına çıktığımı hayal ediyorum ve daha çok üzülüyorum. Bu düşünceler benim iki sene önceki halimdendi şimdi ise daha pozitif bakıyorum bu duruma. Gündüzümüz olmadığı için her gün saat sekizde gezegenin her tarafında sirenler çalıyor. Sirenler sayesinde uyuyakalma derdinden kurtulmuş oluyorsunuz. Herkesin kollarında saat dakika dakikasına zamanımızı kontrol ediyoruz, zaten akşam sekiz olduğunda sirenler gene çalıyor ve bu akşamın geldiğine dair bir uyarı oluyor.
Zamandan fazlasıyla konuştum peki karanlığın içindeki aydınlığımız nasıl? Gezegenimizin belli yerlerinde devasa ekranlar bulunuyor. Ekranların üstünde gündüz saatlerinde güneş resmi oluyor ve bunlar belli bir miktarda ışık saçıyor. Akşam olduğu zaman ise ekranlar biraz kararıyor böylelikle az da olsa gece gündüz efekti oluşuyor. Sokakların her yerinde aydınlatmalar sürekli olarak yanıyor ancak bazı yerler hala karanlık ya da fazla enerji tüketiminden dolayı bazı yerlerde kesinti olabiliyor. Zifiri karanlığı aydınlatmak için kullanılan enerji miktar yüksek olduğundan bize yakın olan yıldızlardan da enerji çekmek zorunda kalıyoruz. Duyduğuma göre Dünya’da da kaynaklar tükeniyormuş ama onlar bizim gibi dışarıdan çekemediği için sıkıntı çekiyorlarmış. Bunu duyduğumda ne kadar şanslı olduğumu bir kere daha hatırladım. Bir de her 10 senede bir gündüz yaşanması bence hem gecenin hem de gündüzün değerini anlamamızı sağlıyor.
Ben bugüne kadar üç kez gündüz yaşadım. İlk gündüzümde çok heyecanlıydım. Direk olarak ışıklara bakıp kendimi ışınlara alıştırmaya çalışmıştım. Gece kadar gündüzün de çok güzel olduğunu biraz geç de olsa deneyimlemiştim. Yirmi dört saat süren kesintisiz doğal ışıktan sonra yapay ışıklara geçmek biraz sinir bozucu olsa da yaşam biçimi haline gelmiş bu düzen sizi gerçekten evinizde olduğunuzu hissettiriyor. Gezegenimize dünyalıların ulaşmaya çalıştığını duydum. Halbuki biz karanlığın içine gömülüyüz ama ne yazık ki onlar bunu bilmiyor. Ulaşılmaz ve karanlık bir kürenin üstünde yaşayan bir kişi olarak yazdığım bu mektup belki de insanlara ulaşır. Kim bilir belki de bizi ararken arkalarında aydınlıklarını da sürüklerler. Tek endişem ulaşana kadar ışıklarını tüketmemeleri.