Ege’nin yaylalarında bir ilk bahar günü. Dedemin çiftliğindeydim, dedemin o büyük, heybetli horozunun ötüşü ile güne başladım. Ev eskiydi fakat o eskileri aklıma getiren tahta kokusu hiç değişmemişti. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dedemin isteği üzerine tavukların o sıkış tıkış kümesini gidip üç tane yumurta aldım. Eski bir masada güzel kokular ve sohbet eşliğinde kahvaltımız ettik. Kahvaltımı ettikten hemen sonra dedem ile işe koyulduk. Onun kocaman harika bir kokusu olan tarlasının bir kısmını sürüp bir diğer kısmını da ekecektik. Kurnazlık yapıp o yeni mi yeni hızlı hızlı tarlayı sürebilen aleti kendine almış, e ne yapacağım bana da eski püskü bir alet kaldı. Sabahın köründe başladığımız işin çok da uzun sürmeyeceğini hayal etmiştim, fakat sadece tarlanın bir kısmını sürmek bir günümüzü almıştı, üstelik bunun daha ekme işi vardı ki o tarlayı sürmeden çok daha zahmetli bir işti. Yarın yapacağımız iş gerçekten de gözümü korkutuyordu. Ekeceğimiz yer devasaydı ve bir makine olmadığı ve yardımcıların da tatilde olduğunu düşünürsek bu epey zaman alacaktı. Yarın sabah erkenden yataktan kalktık, kahvaltımızı edip işe koyulduk. Tohumların çuvalları fazlasıyla ağırdı, ben daha tohumların çuvallarını taşırken bile çok ama çok yorulmuştum. Neyse ki dedim komşusu bize ekim işinde yardım etmeyi kabul etti de çok yorucu bir işten biraz olsa da kurtulmuş oldum, ama neyse ki işimiz çok sürmedi ve hemencecik koca tarlayı ektik.
Çiftlik Hayatı
(Visited 16 times, 1 visits today)