Çoğu insan huzuru ya da mutluluğu elde etmenin çok zor olduğunu savunur. Çevresindeki etkenlerden yakınır ve mutlu olamamanın suçunu bunlara atar ama bence mutluluk insanın içinden gelir. Eğer çevresine suç atmak istiyorsa da insan kendi yaşadığı yeri suçlamalıdır. Farkında olmasak bile şu an yaşadığımız ortamda bizim iç huzurumuzu bozan ve bizi üzen bir sürü etken vardır. Sinirlendiğimizde gittiğimiz ”mutluluk alanı”mız, evimiz olmadığı sürece mutlu olamayız.
Peki benim ideal yaşam alanım nedir? Öncelikle evin yapısından ve duvarlarından bahsedecek olursak bahçeli veya müstakil bir evim olsun istemezdim. Eğer kendime özel bir bahçıvanım yoksa bahçeyle ilgilenmek bana mutluluk getirmekten çok beni gerecektir. O sebeple bir apartman dairesinde yaşamayı tercih ederim ama aynı zamanda en üst katta olmak isterim. Terasımın olup olmaması önemli değil sadece komşularımın üst kattan gelen seslerinden uzak olmak isterim. Evimin içinin de çok büyük olmasını istemem çünkü temizlik yapmayı seven birisi değilimdir. İki oda, bir salon, bir mutfak ve bir banyo benim için fazlasıyla yeterli olur. Bu odaların birini kendime birini de kendisi olmadan yaşayamayacağım kedime ayırırım ve tüm odaların rengi çok açık krem rengi olurdu. Başka bir renk olduğunu düşünmek bile içimi daraltıyor. Salonumda kocaman bir koltuk takımı olsun istemem daha taşıması kolay ve hafif eşyalar tercih ederim. Sadece bir tane koltuk koyup salonumun geri kalanına bir bilardo masası sığdırmak çok güzel olabilirdi. Çok hafif ve taşınabilir olmasa da beni en mutlu eden şeylerden biridir bilardo. Televizyonun varlığı bile başımı ağrıttığı için televizyon almazdım zaten istediğim her şeyi tabletimden izleyebiliyorum. Ayrıca hiçbir odamda ışık kaynağı olarak lamba kullanmazdım onun yerine çeşit çeşit mumlar, abajurlar ve başka türlü küçük ışık kaynakları kullanırdım. Şu an yattığım yatak zaten dünyanın en rahat yatağı olduğu için odama onu koyardım ve odama asla masa koymazdım. Ya yatağımda ya da yerde ders çalıştığım için masa çok gereksiz olurdu. Odamda ayna olmazdı ama holde kocaman bir ayna olurdu ve tüm odalara ışık geçirmez siyah perde yaptırırdım. Kedimin odasını zaten kendi oyuncaklarıyla ve yatağıyla süslerdim. Ayrıca çok önemli bir ayrıntı olarak özellikle odamdaki pencereden çok büyük olmasını ve manzara olarak şehri görmesini isterdim. Çoğu insanın aksine hareketli bir şehirde yaşamak bana mutluluk verirdi.
Mutfağımda da çeşit çeşit çaylar ve kocaman bir kütüphane olurdu. Kütüphanemin mutfağımda olması çok önemli. Yine masa koymazdım ve mutfağımda yemek yiyeceğimi de sanmıyorum. Yaşam alanım böyle olsaydı hiçbir şey beni üzemez.