Ali, dedesi ile parktaydı. Sadece parka gelmeleri 2 saati geçmişti. Dedesinin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekteydi. Bu hastalık onu dayanılmaz derecede olmasa da onu zorlayacak derecede acılara sebep oluyordu. Yolda vücudundaki ağrılar sebebiyle söylenmiş ve yolda çok fazla kez duraklamaları gerekmişti. Bu hastalık yeni bir durum değildi. Ali doğduğundan beri dedesinde vardı ve zaman dedesinin yüzüne gülmemiş, hastalık her geçen gün ilerlemişti. Ali’nin dedesi ünlü bir yazardı ama eline uzun zamandır kalemini almamıştı. O 35 yaşındayken karısı , Ali’nin anneannesi, onu terk etmiş ve bir daha iletişim kurmamışlardı. “Lanet karı…” diye söylendi Ali’nin dedesi. “O fabrikatörle hayat kurmak için çocuklarını ve beni terk etti. Bu vücut hem annelik hem babalık hem de eve ekmek getirmeye yetmezdi ve yetmedi de ve sonuç ortada.” diye devam etti. Ali, ne zaman bu konu açılsa rahatsız olurdu çünkü anneannesini hiç tanıyamamıştı. Arkadaşlarının anneanneleri onlara yemekler yapar ve ziyarete gelince onlara harçlık verirdi. Ali’nin ise anneannesi hakkında bildiği tek şey onun alçak bir yalancı olduğuydu. Dedesi eski vakitleri anlatmaya devam ediyordu. “Ne güzel bir hayatı ve ailesi vardı. Aşkımız diriydi, mutluyduk, çocuklarımız ve bir evimiz vardı. O fabrikatör ona ne vermiş olabilirdi de elindeki her şeyi bir kenara itti?” dedi. “Haklısın dede.” demekten başka laf bulamıyordu Ali. “Hayatının kadınını seçerken dikkatli olmalısın Ali bunu sakın unutma yoksa sen de deden gibi bitik durumda ve yalnız öleceksin.” deyince Ali’nin tüyleri diken diken oldu. “Yalnız değilsin ki dede, biz varız dayımlar var, biz kocaman bir aileyiz.” dedi Ali. “Çoğu erkeğin hayali ölüm döşeğinde son gördükleri şeyin karısı olmasıdır. Ben buna sahip olmayı bırak hayatımın çoğunu onsuz geçirdim ve ölüm döşeğinde de onu görmek istemiyorum. Hatta hiç bir zaman görmek istemiyorum, ondan haber dahi almak istemiyorum!”.
Bu küçük gezi Ali’nin ailesinin dedesinin evine taşınmasından tam 5 ay öncesindendi. Ali’nin dedesi hastalığa yenik düşmüş, hayata gözlerini yummuştu. Ali’nin annesi olayın ağırlığını yeni atlatabilmişti. Dedesi miras olarak Ali ve ailesine , öncelikli olarak Ali’ye, kütüphanesini ve annesinin büyüdüğü evi bırakmıştı ve aile de onun mirasını yaşatmak için oraya taşınmıştı. Ali evdeki kütüphaneye özellikle merak salmıştı. Bu kütüphane 2300’den fazla kitaptan oluşmaktaydı ve ve bir kısmı dedesinin eserlerinden oluşuyordu. Ali bunları okumak yerine genellikle kütüphanedeki klasik kitapları okuyor, dedesinin eserlerini çıkarttığı masasında vakit geçiriyordu. Dedesi hayatını kitaplarla çevrelemiş bir insandı. Kitaplar onun hayatının temeliydi. Hem ekmek teknesi, hem tutkusuydu. Eline geçen her imkanda karalama bile sayılsa da bir şeyler yazardı. Bir kısmı çöpe gitmiş olsa da bir kısmı hala kütüphanedeydi. Bir gün Ali kütüphanede gezinirken dedesinin masasındaki bir çekmeye göz gezdirmeye karar verdi. İçeride 20’den fazla buruşmuş kağıt bulunuyordu. Onların altında ise üzerinde “İnce Kitap” yazan bir kitap vardı. İçini açtığında adı sürekli karalanmış biri için yazılan şiirleri buldu. Bu şiirler aşk şiirleriydi ve büyük ihtimalle anneannesine yazılmıştı. Kitap 200 ya da 300 sayfadan oluşuyordu ama 120. sayfada yazmayı bırakmıştı dedesi. Kitabın 120. sayfasına geldiğinde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördü. Bu numara kime ait olabilirdi?
Ali önce telefon numarasını masanın üzerindeki telefonla aramayı denedi. Telefonu açmadılar. Telefon numarasını internette araştırmaya başlayınca annesinin kızlık soyadıyla aynı soyadına sahip bir kadının hesabını buldu. Bu kadın 74 yaşında ve 82 yaşındaki biriyle evliydi. Bu kadın muhtemelen anneannesiydi. Anneannesinin kocası ise bir şirketin sahibiydi ve hesaptaki fotoğraflara bakılırsa çok zengin biriydi. Anneannesinin, dedesini terk etmesinin sebebi büyük ihtimalle paraydı. Dedesi onu terk ettiği ilk andan itibaren karısından nefret etmişti. Yani bildiği kadarıyla böyleydi. Dedesinin çekmecelerini daha da karıştırdıkça onun gönderdiği bazı mektupları buldu. Bu mektupların arasında büyük miktarda para barındıran bir çek bulunuyordu. Bu çek dedesinin yazdığı kitaplar ünlenmeden öncesinden olmalıydı çünkü çekin üzerine bir tarih yazılmıştı. Bu çekin miktarı bir aileyi 20-30 yıl geçindirecek kadardı. Dedesinin kitapları ünlenmeden önce ailesiyle ne kadar zorlandığını hatırladı. Anneannesi onu bu dönemde terk etmişti. Parasız olduğu için. Dedesi bu ayrılıktan sonra bu çeki elde etmiş, durumunu düzeltmiş ama hayatının aşkını kaybetmişti. Karnı ne kadar tok olsa da, kalbi aç ölmüştü.