Montaigne’in öne çıkardığı “Kendini olduğundan az göstermek tevazu değil budalalıktır.” ilkesi, bireyin kimliği ve özgünlüğü ile uyumlu bir şekilde yaşaması gerektiğini vurgular. Montaigne, tevazunun gerçek bir özgüvenle birleştiğine inanarak, bireyin kendi doğasını inkar etmeden, başkalarının beklentilerine uymadan kendi benzersiz gerçekliğini kabul etmesini savunur. Bu düşünce, insanın içsel bir denge ve özsaygı bulması gerektiğini öne sürer.
Montaigne’in bu perspektifi, bireyin kendi öz değerini anlaması ve bu değeri dış dünyaya yansıtması gerektiği fikrini içerir. Bir kişi, kendini olduğundan daha küçük göstermek suretiyle sadece başkalarının beklentilerine uymakla kalmaz, aynı zamanda kendi potansiyelini sınırlar ve özgün niteliklerini bastırır. Bu durum, uzun vadede bireyin içsel çatışmaya ve tatminsizliğe neden olabilir.
Montaigne’in düşünceleri, bireyin kendi iç dünyasına yönelmesini ve kendi doğasını keşfetmesini teşvik eder. Kendini tam anlamıyla ifade etmek, bireyin kişisel gelişimine katkıda bulunabilir ve içsel bir uyum sağlayabilir. Montaigne’e göre, birey kendi gerçekliğiyle barışık olduğunda, tevazu gerçek bir alçak gönüllülüğü ifade eder ve başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olabilir.
Montaigne’in bu görüşleri, bireyin kendi içsel dünyasını anlaması ve değer vermesi gerektiğini vurgular. Bu, kişinin yaşam amacını, tutkularını ve değerlerini keşfetmesini içerir. Bireyin kendi doğasına uygun bir şekilde yaşaması, sadece topluma değil, aynı zamanda kendi içsel huzuruna da katkıda bulunabilir. Montaigne’in öne çıkardığı bu düşünce, bireyin kendi benzersizliğini kutlaması ve bu doğrultuda yaşaması gerektiğini hatırlatır.