Okulun bitmesi adına dakikaları sayıyordum. Gözlerim kapanıyordu. Ne kadar karşı koymaya çalışsam beni içine çekiyordu. Bir anlığına kendimi kaybetmemle birlikte kendimi karanlığın ortasında buldum. Karanlığın uzun süreceğini düşünüyordum. Fakat ben daha uyuduğumu algılayamadan gözlerim kütüphanede açtım.
Bu kütüphaneye çocukluğumdan beri her gün gider, farklı kitaplar okurdum. Bu nedenle kütüphaneyi adım gibi biliyor ve hangi bölümünde olduğumu bilmem için tabelaları okumaya gerek duymuyordum. Hafızam, rüyamda bana kolaylık sağlamıştı. Bunun nedeni tabelaları görsem de okuyamamdı. Diyanet bölümüne doğru ilerliyordum, açık mavi rengiyle göze batan ciltli bir kitabi elime alıp 120. sayfayı açıyordum. O anda omzumda birinin elini hissettim fakat çevremde kimse yoktu.
Bir ses geldi ardından”Erdem! Dersin ortasındayız , uyan.”diyordu. Uyandım ve korkuyla yerimden fırladım. Ardından anladım ki omzuma dokunan da bana seslenen de Mete hocamızdı. Beni bir süre azarlamasının ardından derse devam etti.
Ders bitince arkadaşlarımla birlikte eve doğru yürüdüm. Onlarla yollarımız ayrılınca ben düşüncelerimle baş başa kaldım. Gördüğüm rüyayı aklımdan çıkaramıyordum. O kitabı bulmam gerekiyordu.
Kütüphaneye girdim, titreyerek diyanet bölümüne gittim. Her adımımda içimdeki merak büyüyordu. Gözlerim açık mavi, ciltli, eskimiş bir kitap arıyordu. Görüntüsü oldukça ilgi çekiciydi bir kitaptı.
Bölümün derinlerine doğru ilerlediğimde kitabı kolayca bulabildim. Kitabın üzerinde büyük harflerle “reenkarnasyon” yazıyordu. Kütüphane görevlisi Menekşe ablaya kitabı aldığımı sisteme girmesini rica ederek eve doğru koşmaya başladım. Heyecan ve korku içindeydim.
Yatağımda kitabı inceledim. Ne anlama geliyordu ki rüyam? Düşüncelerim beni boğmadan önce rüyamın sonunu hatırladım. 120. sayfayı açıyordum. atırlar hatırlamaz kitabı elime aldım ve sayfaları aramaya başladım.
Kitabın120. sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm. Korkuma rağmen numarayı aradım. Karşı taraftan kalın bir ses “Gerçekleri örenmek istiyor musun?” dedi. “ Neden bahsediyorsunuz? Siz kimsiniz?” sorularım cevaplanmamıştı. Adam soruyu tekrarladığında merakıma yenik düştüm ve kısık bir sesle “Evet…” diyebildim ancak.
Söylediğim an beyaz bir ışık gördüm, karşımda bir adam belirdi. Artık bir bankta oturuyordum. Ölmüş müydüm? “Merak etme, daha ölmedin. peki ya ölseydin, olacakları düşündün mü?” dedi.
Ben daha anlayamadan ekledi “her hayatın bittiğinde başka bir zamanda başka bir yerde başka birisi olarak hayata dönüyorsun.” “Reenkarnasyon…” diyebildim sadece.
“Evet, burada zaman diye bir kavram yok. Sonsuzluğun içerisindesin. Sorun varsa çekinmeden sor.” dediğininde aklımı kaçıracaktım. Onca sorunun içinden seçtim ve “Ben kaç farklı insan oldum?” diye sordum. “Milyarlarca… Ne kadar olduğunu hatırlayamıyorum.” gizemli adam konuştuğu anda aklıma bir soru takıldı.
“O halde ben daha önce olduğum birini şu anda tanıyor olabilir miyim?” kafam dağılmıştı. “Tabi olabilir. Aslında çok sık oluyor.” bir nefes aldı ve devam etti. “Hatta bu evreni yaratmamın tek sebebi seni olgunlaştırmak.” dedi. “Nasıl yani? Peki diğerleri, onlar neden değil?” ne olduğunu kavrayamadan sordum. “Onlar sensin.” Ağızından çıkan kelimeler beni sarsıyordu. Konuşamıyordum.
“Dediğim gibi burada zaman yok yani geçmiş ve gelecek yok. Yani her şey oldu ve her şey olacak. Bu da aslında sen herkes olarak yaşadın demek. Bu paradoksla kafanı yorma, zamanın dar. Hayatını yaşa. Elveda!” Dediği an ben yine yatağımda yatıyordum.
Olanları düşündüm, faydası yoktu. Yapabileceğim tek şey bunu düşünmemekti. Çünkü bununla oynayarak zamanın akışını bozabilirdim. Hayatın verdiği zevkle, olumsuzlukla yaşamaya devam edecektim ve ilk defa kararlıydım. artık bir amacım vardı.