Bünyamin ve Serhat

Serhat ve Bünyamin, yıllar önce olmasına rağmen Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile karşılaştıkları anıları unutamazlardı. İki çocuk, köylerindeki bir etkinlikte Atatürk’ten imza almak için sıraya dizilmişlerdi. O gün, tarihi bir anı yaşayacaklarından habersiz, heyecan içinde bekliyorlardı. Sıranın onlara gelmesiyle birlikte çocukların gözleri parladı. Bünyamin, elindeki defteri sıkıca kavrayarak sırasını beklemeye başladı. Serhat Bünyamin kadar olmasa da biraz utangaç ama bir o kadar da heyecanlıydı. Atatürk, çocuklara gülümsedi ve bir baba şefkatiyle yaklaştı. Atatürk Bünyamin’e baktı ve beline bağlı bir kese misketi gördü. “Misketlerin pek güzel. Kaç akçe istersin çocuğum?” diye sordu. Bünyamin hiçbir şey demeden Ata’ya keseyi uzattı. Bu durum Atatürk’ün komiğine gitti ve ufak bir kıkırdama patlattı. Keseyi aldı ve Bünyamin’e 7 akçe uzattı. Serhat Bünyamin’e gülümsedi ve Atatürk’e teşekkür edermişçesine başıyla selam verdi. Bünyamin olduğu yerde kalakalmıştı, Serhat Bünyamin’i sürükleyerek götürmek zorunda kaldı. Bünyamin kendine geldiğinde elindeki akçeleri fark etti ve bakkala gitti. Bakkaldan iki gazoz, iki tane de zeytinli açma aldı ve Bünyamin’in evine gitti. Evin kapısını çaldı ve kapıyı Neriman Hanım açtı. Şefkatli ve tombalak bir kadın olan Neriman Hanım, Serhat’ın annesiydi. Bünyamin’i içeri aldı ve Serhat’ı çağırdı. Beraber salona gittiler. Salona giderken mutfakta oturan Ali Ağa’ya rastladılar. Ali Ağa, Serhat’ın babasıydı. İyi bir adamdı. Sürekli Bünyamin’in yanağından makas alırdı. Kötü niyetli değildi ama parmakları sigara kokardı. Ağa Bey mutfakta sigara içiyor, gazete okuyordu. Gazetenin başlığı Bünyamin’in ilgisini çekti. Başlıkta “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!” yazıyordu. Ne olduğunu anlamadı ve çok da ilgi göstermedi. Salon penceresinden çatıya tırmandılar. Çatıdan aşağıya ayaklarını sarkıttılar ve açmalarını yemeye, gazozlarını yudumlamaya başladılar. Bir süre sonra akıllarına imza defteri geldi, Atatürk’ün imzasının olduğu sayfayı aramaya başladılar. Bulduklarında yanında küçük bir not olduğunu fark ettiler. Notta bir tarih yazıyordu, 29 Ekim. Bu tarih yarındı. Poğaçaları ve gazozları bitince evlerine dağıldılar. Ertesi sabah Bünyamin davul ve zurna sesleriyle uyandı. İlk başta bir düğün olduğunu sandı ancak Atatürk geçiyordu. Hemen giyindi ve aşağı indi. Atatürk onu gördüğü anda arabasını durdurdu, arabadan indi ve onun yanına gitti. Çömeldi ve misket kesesini ona geri uzattı. “İsmet paşanız da bu misketleri çok beğendi, bu kadar güzel misketler çocuklara layıktır” dedi. Arkadan Serhat da Bünyamin’e yetişti. Mustafa Kemal paşa onu da hatırladı. Atatürk, çocuklarla ilgilenirken onlara, “Sizler, Cumhuriyetimizin yarının liderleri olacaksınız. Ülkemizin geleceği sizin omuzlarınızda yükselecek. Her zaman doğru ve ilkeli olun, bilgiye önem verin. Her koşulda vatana sahip çıkın, ulusu müdafaa edin.” dedi. Bu sözler, Serhat ve Bünyamin’in zihinlerinde derin izler bıraktı. Atatürk, çocuklara veda etti ve TBMM’ye gitti. Atatürk toplantı odasına girdiğinde sadece İsmet Paşa içerideydi. “Yolda misketçi çocukları gördüm, çok sevimliler. Misketleri de geri verdim onlara” dedi. İsmet cevap verecek zaman bulamadı ve mutluymuşçasına gülümsedi. Herkes odaya girdi. Atatürk’ün ayağa kalkmasıylabütün salon ayağa kalktı ve Atatürk şu sözleri söyledi: “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!”

(Visited 5 times, 1 visits today)