Babama Giden Kırmızı Üçlüsü

Babamdı benim üzüldüğüm: saçları aklaşmış, iyice cılızlaşmış, ten rengi bembeyaz, cilt kanserinden hastaneye yatırıldığından beri çaresizce ölümü bekleyen. Olağanüstü olaylara inanır, bolca kitap okumamı isterdi. Benim gibi bir ergen tabii ki kitapları gereksiz bulurdu. Elimi bir kitaba bile sürmeyecektim. Ta ki canım babacığım dünyadan göç edene dek… 

Okuldan mutlu çıkmıştım aslında. Babamın her zamanki gibi günümü dinlemekten zevk alacağından emindim. Annem mi? Evden kaçalı on iki yıl oluyor sanırım. Hiç hatırlamama rağmen babamı yalnız bıraktığı için hep nefret ettim ondan. Babam yetim büyüdüğü için benden başka kimsesi yoktu. Aynı şey benim için de geçerliydi. Arkadaşlık kurmada zorlandım hep. Babamın tedavi gördüğü odaya gittim hızlıca. Her zamankinden daha zayıf, daha cılızdı. Garipsemedim. Her zamanki gibi günümü anlattım. Depresifti babam bugün. Tepki vermedi anlattıklarıma. Üzülüp babamın elini tuttum: ‘Geçecek bugünler iyileşeceksin baba.’ Acılı bir gülümsemeyle baktı bana: ‘Sana anlattığım kütüphanemdeki sağ bölümde kırmızı işaretli kitapları oku, sana vasiyetim budur.’ Vasiyet mi? Nereden çıkarıyordu öleceğini? Ölemezdi benim babam. Fakat alarm çalmaya başladı. Ölüm alarmı. Hemşireler beni dışarı çıkarıp doktorlar babamı kurtarmaya çalışırken sessizce ağladım. Doktor sonunda kötü haberi verdi: O yoktu artık. 

 Süzülen gözyaşlarım, kabullenemeyen kalbim… Bir aklı başında beynim kütüphane yolunu gösteriyordu bana. Küçük evimizdeki o büyük kütüphane… Tek seçeneğimin yolunu tuttum. Babamın eski kütüphanesi hatırladığım gibiydi: devasa, ahşaptan yapılma, dört bölmeli ve her çeşitten kitap barındırıyordu. Babamın dediği kitaplara bakmaya koyuldum. Sol bölümde işim yoktu. Sağ bölüm ise babamın benim okumamı yasakladığı, her ne kadar önceden kitap okumuyor olsam da, kitaplara ev sahipliği yapıyordu. Kırmızı kitapları beş dakika araştırdıktan sona buldum. Üç kitap vardı: biri kalın, biri ince biri ise yırtık.  

Okudum da okudum. Dört ay geçti babamın ölümünün üzerinden. Kitaplar olağanüstü bir şekilde ölüyle irtibat kurmanın yollarını anlatıyordu. Kalın kitap irtibat kurmanın yollarını anlatıyor, ince kitap ise daha önce deneyenleri. Yırtık kitap kalmıştı geriye. Bu kitap babamın tuttuğu notları içeriyordu. Bu notlar neydi böyle? Biliyor muydu beni yalnız bırakacağını? Neden söylememişti? Madem bu bilgileri biliyordu bana neden daha önce öğretmemişti? Madem ölecekti neden beni onsuzluğa alıştırmadı? Birçok sinirli soru vardı aklımda ama okumaya devam etmeliydim. Kitaplarda yazanların hepsini denemiş babam. Teker teker yazmış güvenilip güvenilmeyeceğini. Yüz onuncu sayfalara doğru telefonla öleni arama tekniği deneyeni not almış. Kitabın 120. Sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm. Altında bir not daha vardı: ‘Güvenilir. Seninle bir dahaki görüşmemiz böyle olacak demek ki canım evladım.’ 

(Visited 26 times, 1 visits today)