Bir insanın evi, dışarıdaki hayatın hızından yorulupta sığındığı; her günün sonunda dönüp dolaşıp geri geldiği yerdir. Kendini güvende hisseder insan evinde ve bu yüzden herkesin sahip olduğu veya bir gün sahip olmak istediği ev farklıdır. Çünkü kendilerine ait olan bu alan hayatlarının büyük bir kısmını geçirdikleri yerdir.
Zevk kişiden kişiye değişir. Bana ise şehir manzarası cazip gelir. Birbiri ardına dizilmiş, uzun kısa binaları; birbirine karışan çeşitli renkteki ışıkları uzun bir süre boyunca izleyebilirim. Kimine göre bu görüntü tam bir kargaşadır, fakat her baktığımda beni büyülemeyi başarır. Çevremdeki insanlar genellikle şehirden ve insanlardan uzak, doğayla iç içe yaşam alanlarının hayalini kurar. Fakat benim yakınımda yaşayan başka kişilerin olduğunu bilmek bana garip bir şekilde huzur veriyor. Bu yüzden hayalimdeki yaşam alanını anlatmaya ilk buradan başlamak istedim.
Bu yaşam alanını tek bir cümle ile anlatmak gerekirse: yoğun bir şehirde, upuzun bir apartman binasının en üst katında bulunan küçük bir daire diyebilirim. Bu yoğun şehrin tam da merkezinde, binbir türlü eğlence merkezi, kafe, restoran ve market gibi daha bir çok tesisin hemen yanında bulunuyor. Böylece sabah akşam farketmeden günün her saatinde hemen yanı başımda başka insanların da bulunduğunu bilirim.
Evin içi ise dışarısının aksine çok daha sade ve küçük. Bir mutfak, lavabo ve geniş bir yatak odasından oluşuyor. Kulağa sıkıcı gelmiş olabilir, fakat bu yaşam alanını asıl güzelleştiren şey detaylar. Örneğin, aydınlatma genel olarak loş ışıklarla sağlanıyor ve genellikle sade renklerden oluşan mobilyalar var. Duvarlar birçok anıyla; fotoğraflar ve asılabilen objelerle dolu. Özellikle de çok fazla eşya olmaması oldukça önemli, çünkü fazla eşya bir bunalım hali yaratır. Bu durumda dışarıdaki hayatın kargaşasından arada sırada huzur bulmak için geldiğim o ev aksine beni daha da bunaltır.
Evin çoğunluğunu kaplayan yatak odası ise bence evin en güzel kısmı. Çünkü odanın iki duvarı baştan aşağı camla kaplı ve bu şekilde büyüleyici şehir manzarası bütün çıplaklığıyla görülebilir. Bu iki duvarın kesiştiği köşede ise yere yakın ve oldukça rahat gözüken bir yatak var. Böylece, sanki şehir ayaklarımın altındaymış gibi hissederim. Ayrıca şehirdeki hayatı, o kargaşanın içine girmeden de sakince gözlemleyebilirim.
Kısacası aslında şehir hayatını ne kadar çok sevsem de bazen sakinliğe ihtiyacım oluyor. Şehrin yoğunluğunun içinde bu huzuru yüksek bir apartmanın küçük bir dairesinde bulabileceğimi düşünüyorum.
Bir gün böyle bir yerde yaşamak umuduyla…