Eğer ki Atatürk’ün son konuşmasını ben söyleyecek olsaydım ne derdim? Ben şunları derdim. Bu benim sizinle yaşadığım son gündüz son akşam (lafın gelişi konuşma olduğu için). Artık bu memleket sizlere ait. Benim olmadığım günlerde siz olacaksınız. Bu memleketi tek size değil, gelecekteki bütün çocuklarımıza emanet ediyorum. Şunu unutmayın benim öldüğüm gün 10 Kasım! sizin yaşadığınız, aradığınız gün 10 Kasım. Az kalsın söylemeyi unutuyordum, beni öldü sanmayın ben sizin kalbinizin her atışında oradayım. Benim ölüm günümü mutlulukla değil üzüntüyle saygı duruşunda durun hep beraber. Yalnız ölüm gününü tek benimkini üzüntü içinde değil herkesinkini. Örnek verelim Mete adlı bir çocukla.
Mete: Anne yemek hazır mı?
Anne: Hazır, gel.
Mete: Ooo, tavuk pilav. Kara biber var mı?
Anne: Var, vereyim. Aman, burnunun yakınlarında atma.
Mete: Tamam anne. Ha ha hapşuu..
Anne: Mete ben sana ne dedim?
Mete: Burnunun dibinde atma.
Anne: Sen ne yaptın?
Mete: Burnumun dibinde attım.
Orada Mete hapşırırken kalbinizin içinde ben varım. Size iyi yaşa, sağlıkla yaşa ya da hep beraber yaşa diyen arkadaşlarınız, anne babanız değil sadece ben de varım. Nerede? Kalbinizde…