Selanik’te, Osmanlı Devleti’nin dünyanın en kötü durumda olan devletlerinden biri olduğu zamanlarda doğdum. Babamı küçük yaşta kaybetmiştim ve beni annem büyütmüştü. Kardeşim ile saklambaç oynarken büyüdüm. Annem bana “Mustafa’m” diye seslenirdi. Hiç unutmam, Mustafa adlı bir öğretmenim vardı ve bana “Mustafa Kemal” diye seslenirdi. Yıllar geçti, büyüdüm, küçükken hep askerliğe heves etmişimdir, bu yüzden büyüyünce annem beni askeri okula yazdırdı. Öğretmenlerim matematikte çok yetenekli olduğumu söylerlerdi. Sonra çok okudum ve yazdım. Çok çalıştım ama bir şeyler doğru değildi. Ülke, ülke çok fakirdi. O günden itibaren bir karar verdim “Ya istiklal ya ölüm dedim!” Bu halkın başka halklardan ne farkı var ki, dedim. Fakirlik, eğitimsizlik onların suçu değildi. Bir komutan olarak halkımı düşmanlara karşı savundum, 1923’ten sonra çok yenilikler yaptım. Halkımızın eğitimi için mücadele ettim. Onları güçlendirdim ve bu hâle getirdim. Beni görmemiş, duymamış olabilirsiniz ama benim fikirlerimi benimseseniz yeterlidir.
Evet, çocuklar 100 yıl sonra, işte bugün, Atatürk’ün hayatını gözden geçirdik. Hakkında birçok şey öğrendik, onun bakış açısıyla bakmayı keşfettik. Ona saygı duyup onu yeni nesillere aktarmalıyız. Yıllar yıllar önce Atatürk olmasaydı kim bilir ne hâlde olurduk? Hepimiz şu anki hayatımızı ona borçluyuz.
Çocuklar, Ata’mız böylesine zor bir hayat seçmek zorunda değildi. Ama o bizim hayatımızı geliştirebilmemiz için kendi hayatını siper etti. Ata’mızın değerini bilin ve ona saygı duyun.