Cumhuriyet nedir? Halkların, ülkelerinin egemenliklerini kendi ellerinde tuttukları bir yönetim biçiminden daha fazlasıdır aslında. Bilhassa Türk milleti adına, uğruna onlarca yiğidin cephelerde şehit; varlığında ise nice talebelerin mekteplerinden mezun olduğu, gençliğinin omuzlarına verilen en derin paha, en elzem müdafaa vazifesidir. Yarım asırdan az bir vakitte, bu topraklarda kaderine küsmüş bir buyurganlıktan yoktan bir vatan inşa etmek, insanına cehaleti en büyük düşman bildirmek ve modelini muhasır medeniyetler seviyesine getirmenin sonucu niteliğinde hiçbir şahsi menfaat gözetmeyen bir yönetim biçimidir, nihai en hür ve demokratik rejimimizdir. Hele ki nitekim tarihin tekerrür ettiği şimdiki zamanlarda, o benim karakterimdir diyebilme minneti ve vefasının bir sürekliliğidir. Tam yüzyıl evvel bizim yüzümüze gülen, ondan öncesinde de bu vazife için zuhur edenlerin aklı, cüreti ve vatanperverliğiyle fakat en başta şüphesiz vicdanlarıyla hayata geçirmek için kan ve yaş dökülen bir seğirin son durağı olan cumhuriyet, halen ayakta kalabiliyorsa ne mutlu hitabenin ışığını izleyen biz yarınlara! Bir hükümet şeklinin tanımı belki bir cümlede yapılabilir elbet ama altında yatan mana, tozlu sayfalarından nesilden nesile aktarılan şanlı tarihimizin can damarlarından biridir.
Rüzgârın savurduğu yapraklar misali, koca bir asrın başkalaşmaları karşısında bazen savrulup gittik, bazen son raddeye kadar direndik. Fakat şu hakikat hiç değişmedi ki, biz nefesimizi dahi bu ulu cumhuriyet ağacına borçluyuz. Bu ağaç, Ulu Önder Atatürk ve henüz daha ufak bir fidanken, soğuk ayazlarda bir yaprak dahi kopmaması için dahi canlarını feda eden faziletli Türk kadınının, 15’lik yiğitlerin ve her bir köyden, şehirden gelen binlerce mazlum insanların, bu uğurda dökülen al kanlarının içten içe beslediği, acılarıyla, zaferleriyle, umutlarıyla suladığı, su götürmez idealleriyle koruduğu bir çınar ağacı gibidir. Bir çınar ki, onun gölgesinde serinleyenler, onun köklerinden kuvvet bulanlar, onun dallarındaki meyveleri bekleyenler, hepimiziz. Ancak biricik ve tek çınarımızın gölgesinde yalnızca istirahat ederek, meyvelerini tatmadan, köklerini sulamadan onunla bir asır daha sürdürebileceğimizi sanmak, tarihin bize verdiği bu dersi anlamamak demektir. Kökleri, Gazi Mustafa Kemal ve izindekilerin vizyonu, düşünceleri ve azimleriyle salındığı Türk istiklaline sağduyuyla sıkıca sarılmıştır adeta.
Nitekim bizler, bu büyük çınarın gölgesinde yetişen Türk İstikbali olarak, onunla büyümüş, onunla gelişmiş ve aydınlanmış kuşaklardanız. Bu mirası sulamak ve yeşermesine tanık olmak da sadece geçmişi anmak ya da hatırlamakla değil, onunla geleceği şekillendirmekle mümkün olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında, omuzlarımıza düşen vazife zaten açıktır: “Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizlersiniz!” Sözleriyle de anımsadığımız üzere dallarını budayarak daha da yükseklere taşımak, köklerini sulayarak ilkelerinin bir sonrakilere de taşındığından emin olmak; hasat vaktinde ise topladığımız meyveleri daha parlak, daha müreffeh ve daha özgür bir toplum inşa etmeye kullanmaya devam etmeliyiz. Öyle ki bu ameller sadece bir ulusun değil tüm asri cihanın beklentisi olmalıdır. Cumhuriyet, kendi vatanımızı, şahsi kimliğimizi ve yönlendirmesi ellerimizde olan bir istikbal sunmuştur. Bu çınara minnet duyarak, Atalarımızın izinden ve ilimin ışığıyla hazinemizden tek bir yaprak kopmasına dahi müsaade etmemek suretiyle bu kutlu yolda birlikte yürümeye devam edelim. Daima ileriye, geçmişe olan özlem ve onurla, onca uğraşın çabası, görev bilincimiz sonsuza kadar yaşasın! Var ol Cumhuriyet!
– Yağız Erkam Çelebi / Hazırlık – C