Günümüzden tam yüz yıl önce, 29 Ekim 1923 yılında, şu anki özgürlüğümüzü borçlu olduğumuz, hürriyetimizin garantisi Cumhuriyetimiz ilan edildi. Atamız yüz yıl önce bizlerin, gençlerin, ülkemizin, Tük vatandaşı olarak hepimizin geleceğini düşünerek cumhuriyeti ilan etti. Mustafa Kemal Atatürk’ün, gelecek nesillere daha sağlam bir şekilde aktarmak üzere bize emanet ettiği cumhuriyetimizi hem korumalı hem de ileri taşımalıyız.
Kurtuluş Savaşında tüm ülke olarak, asker, mühimmat eksikliğine rağmen yeni bir devlet kurarak savaştan galip çıkışımızı, Atamızın, tüm halka ve elbette ordumuzun da ruhuna işlediği devrimci ruha borçluyuz. Ülkenin içinde bulunduğu felaketten kurtulması ancak bu ruhla mümkün olabilirdi.
Halk, elinde ne varsa hiç tereddüt etmeden orduya vermiş; yaşlı, kadın, çocuk demeden her bir birey elinden geldiğince mücadeleye bizzat katılmıştı. Atatürk liderliğinde, elbirliğiyle düşmandan kurtulan bu topraklar, vatana dönüştürülüp tekrar devlet olarak kurulurken yine birlikte kurulacaktı.
Cumhuriyetin ilanı yeni bir devletin birlikte kuruluşunun ilk adımıydı. Atamız cumhuriyeti ilan ederken, ülkenin geleceği olan gençlere özel bir önem vermiştir. Eğitimin öneminin farkında olan Atatürk, eğitimde birliği sağlamış, yani herkesin eşit biçimde eğitim hakkı elde etmesini sağlamıştır. Alfabeyi dönemin gençlerine tanıtıp, öğrencilerin özgürce eğitim alabilmeleri konusunda gereken her şeyi yapmıştır. Okuma yazma bilen gençler, ileride daha modern, eğitimli, bilgi sahibi insanlar olacak ve ülkenin geleceğini kuracaklardır.
Kadın, erkek, din, ırk ayırmadan herkesin birlikte mücadele ederek kurduğu bu vatan, hiçbir ayrım olmaksızın tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına aittir. Atatürk ve cumhuriyetin kurucuları bu düşünceyle, bu toprakların vatan olmasına katkıda bulunan herkese eşit haklar sağlamaya büyük özen göstermiştir. Laiklik, kadın haklarına verilen önem bunun göstergelerinden yalnızca bir kısmıdır.
Atamız çocuklara ve gençlere güvenerek vatanı onlara emanet etmiştir. Bizler de bu eşsiz hediyenin kıymetini her geçen gün giderek güçlü biçimde anlıyoruz. 29 Ekim 1923’ten bu yana her yıl aksatmadan, “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde” bulunanların art niyetine rağmen, bu bayramı, hak ettiği gibi layığıyla, her yıl daha da artan coşku ve sevinçle kutluyoruz.
Çünkü biliyoruz ki bu durum ve şartlar içinde dahi vazifemiz Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.