İnsanlık tarihi boyunca savaş maalesef kaçınılmaz bir gerçek olmuştur. İnsanlığın doğası gereği ülkeler arasında siyasi, sosyal, dini ve ekonomik anlaşmazlıklar olmuştur. Ülkeler tarihleri boyunca bu anlaşmazlıkları çoğu zaman diplomatik yolla değil siyasi ilişkileri bitirerek savaşarak çözme yoluna gitmişlerdir. Bu savaşların insanlar için yıkıcı ve travmatik sonuçları olmuştur. Savaşların en acı tarafı yaşanan can kayıplarıdır. Ancak savaşın etkileri bunla sınırlı değildir. Savaş sonucunda bütün yerleşim yerleri zarar görmekte, doğal kaynaklar yok olmaktadır. Sadece insanlar değil, bölgedeki hayvanlar, canlılar ve doğa da büyük zarar görür. Dolayısıyla savaşlar sadece insanı açıdan değil ekonomik açıdan da büyük zararlar verir.
Peki savaşsız bir dünya mümkün müdür? Tarihsel açıdan değerlendirdiğimizde savaşsız bir dünya bir ütopya gibi görülebilir. Geçmişe baktığımızda yaşanan devrimlerin, dinlerin yayılmasının ve ülkeler arası sınırların çizilmesinin çoğu zaman savaş sonucunda gerçekleştiği söylenebilir. Dolayısıyla savaş tarihin ayrılmaz bir parçasıdır. Örneğin; resmi tarih kitaplarına baktığımızda neredeyse savaşlar tarihinden ibaret olduğunu söyleyebiliriz.
Savaş, tarih boyunca karşılaştığımız bir gerçek olmakla birlikte geçmişten günümüze kadar olan süreçte savaş araçları ve kapsamları da değişikliğe uğramıştır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte savaş araçlarında da değişim olmuştur. Her şeyin küreselleştiği dünyamızda savaş da küreselleşmiştir. Günümüzde sınırları belirsiz bir savaş söz konusudur. Savaş geçmişte sadece sınır komşusu ülkelerin fiziki savaşı halinde yapılırken günümüzde savaş ekonomik savaş, soğuk savaş, terör ve iç savaş gibi farklı biçimler de almıştır. Ayrıca kimyasal ve kitlesel imha silahlarının geliştirilmesi insanlığı ve dünyadaki hayatı da tehdit eder hale gelmiştir. Maalesef bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelerin her zaman insanlığın lehine kullanılmadığına tanık olmaktayız. Bilimsel faaliyetlerin askeri ve siyasi iktidarlar kontrolünde yapılır hale gelmesi dünyada barışa yönelik kaygıları artırmaktadır. Bilim ve teknolojinin asıl amacı insan hayatını kolaylaştırmak ve insanların daha konforlu bir hayat sürmesini sağlamaktır. Ancak bilim ve teknoloji günümüzde insani amaçlarından uzaklaşmış ve ahlaki değerlere aykırı şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Devletler, aralarındaki anlaşmazlıkları çoğu zaman güç kullanarak ve savaşarak çözmeye çalışır. Bu durumu engelleyecek daha üst kurum veya güç maalesef yoktur. Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar da böyle bir görevi bu güne kadar yerine getirememiştir. Devletler üstü bu tür kurumların işlevsiz kalması ve varlık nedenlerini kaybetmesi barışın hakim olması yönündeki umudumuzu azaltmaktadır. Bir devletin diğer bir devlete karşı güç kullanımı bu tür üst kurumlarla engellenmediği müddetçe güçlü olan kendini her zaman haklı görecek ve savaşı engellemek hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Barış ancak adalet temelinde kurulabilir. Uluslararası geçerliliği olan adil bir hukuk sistemi sayesinde küresel bir barış sağlanabilir. Barışı savunmak sadece kendi ülkenin geleceğini savunmak değil insanlığın ve dünyanın geleceğini savunmak demektir.