Dünya bundan 100 sene önce neredeydi? Tarihte geri gidelim 1923 senesine; Türkiye Lozan Antlaşmasını imzaladı, savaştan çıkmış bir Almanya ve bitmek bilmeyen işgaller, Britanyalı birlikler İstanbul’u boşalttı, Cumhuriyet ilan edildi… Kısacası Türkiye açısından ne kadar parlak bir tablo gibi görünse de 1923 senesi belki de Dünya’nın vahşeti yaşadığı, dibe boyladığı felaket sahnelerden biriydi. Daha da ileriye gidersek 1929 senesine bir de göz atalım; Dünya ekonomik krize girdi, bu öyle bir krizdi ki Amerikalılar bir çuvalla kafeye gidip para sayardı alt tarafı bir kahve içmek için, 1 TL’nin 98,82 dolara eşit olduğu bütün bunlar olurken de Cumhuriyet Gazetesi tarafından düzenlenen ve ilk kez müslüman kadınların da katıldığı güzellik yarışması, ilk milli mekteplerin açılışı Türkiye’nin gündeminde vardı.
2. Dünya Savaşı sonrası da Çerkez, Yahudi, Sırp ve diğer etnik türlere karşı Dünya’nın her tarafında gerçekleşen kan dondurucu soykırımlar büyük zaiyatlar verdi. Ne yazık ki Polonya, İngiltere, Yugoslavya Yahudilerini koruyamadı, çünkü savaş merkez kuvvetler tarafından vatansever piyonların oynatıldığı ve kazanma uğruna sivillerin başıboş mülteciler gibi sürüklendiği bir kurtlar sofrasıydı.
Bundan 100 sene sonra ise; Türkiye’de %180 artmış bir enflasyon, popülasyonun %45’inin açlık sınırının döşeğinde olması, gelişen herhangi bir ithalatın dünya ölçeğinde ses getirmemesi, sonuncunda da sadece vergiler tarafından kalkınan bir ülke… Batılı ülkelerde ise refah seviyesine ulaşmış teknolojik yaşam faaliyetleri, emekli maaşının yeterli geldiği bir millet, devletin işsizine bile verdiği hayat sigortası var. Kısacası gençlerin gelecekleri için olumsuz düşüncelere sahip olması gayet normal, zaten koskoca bir at yarışının içinde 1-0 mağlup başlamışken umut sahibi olmak zor bir ehliyet. Öte yandan dünya güzel bir geleceğe doğru iki kolunu açmış son gaz ilerliyor; nanoteknolojik gelişmlerden tutun sıfır karbon emilimi kapsayan teknolojilere ve daha bilmediğimiz niceleri gelişmiş ülkelerde kök salmışken ne yazık ki ortadoğu bir savaş tablosu. O yüzden bana sorulacak olursa dünyanın geleceği, bence bu kavram demografik kütleler perspektifleri tarafından yorumlanmalıdır, çünkü Dünya hiç olmadığından şu an daha iyi.
Dünya’nın geleceği ansızın bir meteor çarpmadığı sürece gelişmiş ülkeler açısından parlak gözüküyor, ortadoğu ülkeleri ise her ne kadar gelişmiş ülkelerin yardımıyla düzelebilecek konumda olsa bile artan popülasyonu da göz önünde bulunduran gelişmiş ülkeler barışın dünya çapında mümkün olmayacağını imgeliyor. Büyük balık yine küçük balığı yuttu. Soğuk savaşlar Dünya’da hala mevcut, el altından gösterilmeyen sıcak savaşlar da bir o kadar mevcut ancak bir kesim kaderine boyun eğmiş duruma getirildiğinden ne gariptir ki “avcı ve mağdur” epsitomolojisindeki avcının mağdura destek veren tarafta bulunur gibi görünüp dünya üzerinde ses getiren destek verici üsluptaki PR görüntülerini dört bir yana manşetlerken savaştaki ölüleri sergilemesi de Dünya’da büyük bir adaletsizliğin olduğunu gösteriyor.
Olumsuz düşüncelere kapılmak gayet normal çünkü kimse doğduğu yeri seçemiyor, Dünya’nın geleceğinden ise kim şüphe duyuyor ki? Gelecek bundan çok daha parlak, nasıl ki bahsettiğim 100 yıl önceki geçmiş bundan çok daha kötüyken bu hale evrilebilmişse aynı şekilde 100 yıl sonra da barış sağlanabildiği sürece gelecek günümüzden en az 2 katı daha gelişmiş olacak. Olumlu düşünmek ve şanslı hissetmek gayet normal çünkü medeniyetler ve insanlık durmuyor. Öte yandan bu güzel gelişmelerle birlikte tek bir tarafın baskın olduğu işgalci politikal savaşlar da sürüyor ki bu da olumsuz düşüncelerin baş tacı olabilecek nitelikte. Ancak barış imkansız bir terim; bir kesimin huzurlu yaşaması için diğer kesimin zulüm çekmesi gerektiği düşüncesi etrafında Dünya dönüyor, bence gelecek açısından en büyük korku bu.