“Haydi bakalım…”
Uzun zamandır üzerinde çalıştığım robotumu sonunda bitirmiştim. Bu benim en büyük ve güzel eserimdi. Her bir parçasını özenle tasarlamıştım, benim için çok değerliydi. Ömür boyu hissettiğim boşluğu dolduracak bir varlık, bir arkadaş. Sonunda, sonunda yalnız olmayacaktım. Çok mutluydum. Uzun zamandır böyle gülmemiştim. Ayakta durmasını sağlayan aparattan inip bana doğru yürüdü. Beni gözleriyle tarayıp tanımladı. Onu kendi sevdiğim şeylere göre kodlamıştım. Zaten her istediğimi yapacak olması ayrı bir avantajdı. O canlı bir varlık olmasa da ömür boyu dostum olacaktı. “Merhaba, sahip.” Gözlerim parlıyordu. Hiçbir zaman en ufak bir ışık belirtisi göstermeyen
gözlerimi şimdi en parlak yıldızlar kaplıyordu. Bu robot benim için çok değerliydi. Hayatım boyunca yalnız, karanlık bir boşluktaydım ama artık bu robot beni bu boşluktan çıkaracak. Ona içimi dökebileceğim, dertlerimi anlatabileceğim, en önemlisi, sarılabileceğim. “Merhaba, SB153. Artık bana hitap edeceksin ve ömür boyu dostum olacaksın.” “Memnun oldum sahip. Sizin dostunuz olmaktan memnuniyet duyarım.”
İlk defa bana değer gösterilecek. “Gel seni test edelim.” “Peki, sahip.” Onu odanın en boş alanına götürdüm. Orada yürüyecekti. “Şimdi kapıya kadar yürü.” Yürümeye başlamıştı. Hiçbir problem yoktu. Gayet iyi bir iş çıkarmıştım. Kendimle gurur duyuyordum. “Çok güzel.” “Teşekkür ederim, sahip.” Onu geliştireceğim, tüm dünya onu tanıyacak. Bu sefer eline kahve dolu bir bardak verdim. Kahveyi dökmeden bana getirecek. Yürümeye başladığında çok da başarılı olamadı. Yarısından fazlası döküldü. Ama önemli değil. Su geçirmez bir robot o. “Özür dilerim, sahip.” “Sorun değil, sorun değil.” Şu anki keyfimi hiçbir şey bozamazdı. Ellerini bir bez ile silip onu kapattım. Çalışma masama yöneldim. Yüzümdeki sırıtış hala silinmemişti. Kahvemden bir yudum aldım ve beş dakika önce olanları düşündüm. Bunun gerçek olduğuna inanamıyordum. Ben bir profesörüm. Hayatım boyunca kimse benimle doğru düzgün konuşmadı. Neden yalnız bir insan olduğumu bilmiyorum. İnsanlara ne yaptığımı bilmiyorum. Bu durum uzun zamandır canımı çok fena halde sıkıyor. Buna dayanamayıp yeni bir arkadaş ürettim kendime. Hem işime gelecek hem de bu robottan binlerce üretip tüm dünyaya duyurup satacağım. O gerçekten bir şaheser.. Bir hafta sonra robotu yeterince geliştirdim ve sorunlu parçaları onardım. Artık tamamen bir insan gibiydi. Gerçek bir insan. “Nasılsınız, sahip?” “İyiyim SB153, sen nasılsın?” “Ben de iyiyim, teşekkür ederim sahip.” “Bugünlerde haberler çok sıkıcı oluyor, değil mi? Sürekli aynı konular var.” “Evet sahip, özellikle tatil konuları çok fazla.” “Haklısın.” Bu robot her şeyden haberdar, içinde resmen bir Google var. Bu yüzden onunla
kolayca sohbet edebiliyordum. Sanatlar, şarkılar, yemekler, renkler… Bu yüzden herkesin bunu beğeneceğini düşünüyorum. Yaptığım robotu, yani SB153’ü biraz daha eğittim. Artık mutsuz değildim. Tek ihtiyacım bu robotmuş demek ki. Neyse, yakın zamanda bu robottan bir tane
daha yaptım ve bir hafta sonra bu şaheseri tanıtmak için konferansa gideceğim. Artık merdivenlerden inip çıkabiliyor, bir eşyayı masaya koyabiliyor, hatta dans edebiliyor. Kusur bulunacak bir yeri yok. O mükemmel. Bir hafta sonra yurt dışındaki konferansıma gittim. Gayet güzeldi. Herkes alkışladı beni, ilk defa beğenildim. Bu robotu almak isteyen bir sürü insan oldu. Onlara yeni bir arkadaş vereceğim için mutluyum. Bir hafta sonra herkes bu robottan alıyor. Reklamlarda sürekli karşımıza çıkıyor. İlk defa yaptığım bir şey değer görüyor. Uyanınca hemen kapımda insanlar oluyor. O robottan bir tane alıp eve götürmek için sabırsızlanıyorlar. “Patron bu gün de kapınızdalar.”
“Tamam tamam, geliyorum.” Ama artık insanlar daha az almaya, hatta iade etmeye başladılar. Sorunu anlamıyordum. Bu onlar için bir heves miydi sadece? Ben onları, insanın ömür boyu arkadaşı olması için yapmıştım. Ben bunları düşünürken yan odadan bir ses geldi. Robotum kendi kendine konuşup hareket ediyordu. Hemen yanına gittim ama onu durduramadım. Ben onu böyle kodlamadım ki? Ne oldu buna? Yoksa insanlar bunun için mi iade ediyorlar? Dışarı çıkıp insanlara sormaya karar verdim. Çoğunluğu “Evet…” dedi. Bu robotta ne
vardı? Hemen bakmalıydım. Laboratuvarıma geri döndüm ve robotu alıp kapağını çıkardım. Kablolarda bir sıkıntı yoktu ama virüs girmişti. Bu virüsü silmeye çalışırken yardımcım seslendi: “Efendim, daha çok iade ediyorlar robotları. Hepsi de şikayetçi.” “Ne olmuş?” “Robotlar insanlara zarar veriyor, istediklerini yapmıyorlar ve düzgün hareket etmiyorlar.” “Onlara da virüs girmiş.” “Virüs mü var efendim?” “Evet, öyle tespit ettim.” “Ben de bir bakayım.” Hemen yanıma gelip bilgisayarıma baktı. “Efendim bu virüs en zararlı ve tehlikeli virüslerden biri. Bunu kaldıramayız.” Yardımcım televizyonu açtı, haber kanallarına baktı. Birçok insanın yaralandığı anlatılıyordu. Hepsi de bu robotlar yüzünden. Onları ortadan kaldırmalıydım. Onları yok etmeyi hiç istemiyordum. Onlar benim tek arkadaşlarımdı ama bunu hiç istemesem de yapmak zorundaydım. Bunları düşünürken birden robotum hareket edip bana doğru geldi, koşuyordu, üstüme atladı, demir parçaları derimi kesiyordu. Yardımcım onu üstümden almaya çalışıyordu ama nafile. Robot çok ağırdı, ben kurtulmaya çalışırken ne haltlar yediğimi düşünüyordum. En sonunda onu üstümden atabildim. Yakınımda tek görebildiğim ağır şey sandalyeydi. Onu kafasına geçirdim ve ezildi. Bir yandan da gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Tüm robotları yok etmem gerekti. Teker teker öyle yaptım. Hepsinin gözümde ayrı bir değeri vardı. Bu yüzden ağlamaktan gözlerim fena halde acıyordu. Bir daha onlara sahip olamayacaktım. Artık daha yalnızdım. İnsanlar benden nefret ediyor. Artık benimle konuşmamaları için bir sebep var. Yardımcım istifa etti. Hiçbir şey üretmiyorum. Ne robot ne de makine… Ama buradan bir ders çıkardım: Robotlar insanların yerini tutamaz.
Robot’un Arkadaşlığı
(Visited 16 times, 1 visits today)