Her zaman hayal kurmayı seven biri olmuşumdur. Durduk yere camımın karşısına geçip hayal kurmaya başlayabiliyorum yani.
Yine havanın güzel, yağmurdan sonra güneş açtığı bir zamanda hayal kurmaya başladım. O sırada karşımda bir gökkuşağı belirdi. Sıradan bir gökkuşağı değildi bu belli. Başlangıç ve bitiş noktaları görünüyordu. Silüeti anı bir kapıyı andırıyordu.
Uzun bir süre bu güzel yaratıya baktım. Yavaşça değişiyordu: Renkleri birbirine giriyor, bulutsulaşıyor; aynı bir kapı gibi açılıyordu. Kendimi camımdan süzülerek o gökkuşağı kapısına yaklaşırken buldum. Renklere değdikçe kendimi hafif ve bir o kadar da özgür hissediyordum. Sonunda kapıdan geçip süzülmeyi bıraktığımda daha önce hiç görmediğim şeylerle karşılaştım. Gökyüzü mosmor bulutlar pamuk şeker gibi pembe ve yumuşaktı. Bu yeni rüya dünyasını keşfederken, her şeyin kristal ve parıltıdan yapıldığını fark ettim. Ağaçlar mücevherlerle parıldıyordu ve nehirler sıvı gümüşle akıyordu. Çiçekler çok büyüktü ve yaprakları elmas gibi parıldıyordu. Bu büyülü diyarda dolaşırken daha önce hiç görmediğim yaratıklarla karşılaşıyordum. Gökkuşağı yeleli tek boynuzlu atlar ve parıldayan ateş püskürten ejderhalar vardı. Sıvı altında yüzen bir denizkızı bile gördüm. Saatler gibi gelen bir süre boyunca bu rüya dünyasını keşfettim, güzelliğine ve harikasına hayran kaldım. Ama sonunda eve dönme zamanının geldiğini biliyordum. Bir kez daha gökkuşağının içine çekilirken gözlerimi kapatıp sadece gitmek istedim. Gözlerimi açtığımda, yatak odasına geri dönmüş, pencereden dışarıdaki gökkuşağına bakıyordum. Gökkuşağının içinde özel bir yer, bir rüya dünyası olduğunu da biliyordum. Ve bunu asla unutmayacağımı.
İşte bu da benim hayallerimden biriydi.