Eğitimim biteli neredeyse on beş yıl olmuştu. Bu kadar yıl, bu kadar çalışma ve harcadığım zaman sonunda ışınlanma makinem için 12 prototipim olmuştu. Tam da makine demek doğru olmazdı her bir parçamı ışık hızında hareket ettirip sonra geri birleştiren bir ışındı. 12 prototip benim için 12 deneme demekti ve benim için çalışan bırakın denekleri, asistanım bile yoktu. İlk denemeler kötü başlamıştı, 4 ışın hiçbir işe yaramamıştı, 2 tanesi ise yanmaya başlamıştı. En sonunda ağlamak üzereydim ve kalan tüm makineleri sıraya dizdim ve şanslı numaramı seçtim. 5(Sebastian Vettel’in numarası) numarayı yerden aldım ve gözlerimi kapattım.
Gideceğim ilk yeri ayarladım: İtalya-Maranello Kasabası. Gözlerimi titreyerek açtım ve karşımdaydı. Başarmış mıydım? O kocaman Ferrari müzesi karşımda duruyordu işte. Hayatımda daha çok heyecanlandığım bir an daha hatırlamıyordum. Gezdim, belki saatlerce o arabalara baktım, akşam olduğunda çıkmam gerektiğini anladım. Orda durduğum o kadar saat saniyeler gibi geçmişti. Özellikle Michael Schumacher için ayrılan alan ve yarış arabalarının durduğu yuvarlak kısımda gözlerim doldu. Sonra yine İtalya’da Monza’ya gittim. Pisti gördüm ve orda yere yığıldığımı hissettim. Ne olursa olsun ayrılmak istemedim, oturdum yere dokundum ve gözümden bir damla yaşın yere aktığını hissettim. Eve dönme vakti gelmişti. Yatağıma yattım, bugün gördüğüm her şeyi düşündüm. Kalbim hala o kadar hızlı atıyordu ki tüm gece uyuyamadım.
Ertesi gün 25 mayıstı, şaka gibi! Monaco’ya gidip gerçek bir yarışı izleyebilirdim yani. Sonuçta yarış 26-28 mayısta olacaktı. İnternetten biletimi aldım, yarışın ortasında kendimi oraya ışınlayabilirdim para ödemeden ama biletim olsun istedim. Hazırlandım, valizimi topladım; ilk defa bir eşyayla birlikte ışınlanmayı deneyecektim. İşte buradayım: Monaco-Monte Carlo. Otelime giriş yaptım ve o gece dinlendim. Ertesi gün 2 ısınma turu, 27 mayısta hem ısınma hem sıralama turları, 28 mayısta da yarış olacaktı. Tüm bu zaman su gibi akıp gitti. Monaco’da 1 hafta kadar kaldım ve müzelere, başka bir sürü yere gittim. Yarış ayrı bir kenara, şehrin içinde gördüğü arabalar bile aklımı başımdan aldı. Gözlerim Charles Leclerc’in (Charles Marc Hervé Perceval Leclerc) Monaco bayraklı 488 Pista’sını aradı ama göremedim. Yaşadığım her şeyi eve gelince tekrar düşündüm. Arabaların sesi, insanlar, podyum… Yaptığım makinenin patenti ve başka şeyleri için uğraşmalıydım belki ama şuan sadece keyfime bakmak istiyordum.
Hayatımın en güzel günlerini geçirdim ve ne yapmak istediğime karar verdim. Gerçekten bir ışınlanma makinesi icat etmiştim ama gün sonunda icat ettiğim makineyi kullanmadan İtalya’ya taşındım. İtalya’nın kalbimdeki yeri hep çok özeldi ve burada yaşama hayalini arkadaşımla kurmuş olsam da tek başıma gerçekleştirdim. Şimdi kocaman bir evim ve tamı tamına 4 kedim var . Yine de bazen Jules Bianchi, Michael Schumacher, Ayrton Senna ve Sebastian Vettel’ı canlı canlı yarışırken ya da en azından Lewis Hamilton’un şampiyon olduğu bir sezonu izlemek isterdim. Belki de bir zaman makinesi icat etmeliyim.