Camın kenarındaki sırama oturmuş dersin bitmesini beklerken dikkatimin dağılmasına engel olamamıştım. Hafif bir rüzgar tüm yaprakları uçuşturuyor, yağmur ise ince ince yağmaya başlamıştı. Göğü kaplayan gri bulutlara rağmen güneş tüm gücüyle parlamaya devam ediyordu. Gördüğüm gökkuşağının renklerinin etkileyiciliği ile büyülenip gökyüzüne bakakalmıştım.
Her gökkuşağı beni küçüklüğüme götürür, gökkuşağının altından geçip hayallerimizdeki dünyaya gittiğimiz masalları anımsatırdı. Böylece bende küçüklük hayallerimle beraber kendime mükemmel bir gezegen yaratmaya başladım. Gökkuşağının önünden geçen, onun güzelliğini engelleyen her gri bulut sanki dünyadaki güzellikleri de engeller gibiydi.
Bir bulutta dumanlar içinde kalmış bir bina vardı. Binanın hemen yanında duran her bir insanın gözlerinde savaş vardı. Askerler telaş içinde oradan oraya gidiyorlardı. Fakat tüm bunların ortasında küçük bir çocuk vardı. Elindeki ayıcığına sarılmış, etrafındaki olan biten her şeyi görmezden gelerek oyununa devam ediyordu. Nereden bilebilirdi ki savaş nedir? Oysa hiçbir çocuk savaş ortamında büyümemeliydi, hiçbir insan savaş nedir bilmemeliydi. İşte benim gezegenim savaşların ulaşmadığı bir yerde olacaktı.
Bulutlar şimdi birkaç ağaca dönüşmüştü. Ağaçların yanında duran insanlar ellerindeki baltalarla ağaçları kesmeye çalışıyorlardı. Çevredeki diğer insanlar ise engele olmaya bile çalışmadan geçip gidiyorlardı. Ağaçlar sayesinde yaşıyor, ağaçlar sayesinde nefes alıyorduk. Onlar olmadan yaşam mümkün olamazdı. Yaşamak için onlara muhtacız ama yine de onları yok ediyoruz. Ağaçların yüzleri vardı sanki gözlerinden yaşlar birer birer süzülüyordu. Kimsenin ağaçlara, yaşam kaynaklarımıza, böyle davranmaya hakkı yoktu. Benim gezegenimde böyle taş kalpli insanlara yer yoktu. Yarattığım bu yeni gezegende kimse ağaçlara ve doğaya bu şekilde zarar veremeyecekti.
Bu sefer bulutta tekrardan bir çocuk vardı, annesine sarılmış ağlıyordu. Belli ki karnı açtı. Annesi de en az çocuk kadar üzgündü ama çocuğuna belli etmek istemiyordu. O an her ne kadar onların yanına gidip yardım etmek istesemde onlar sadece bir buluttan ibaretti. Şu anda yeryüzünde yüz binlerce çocuk açlıkla savaşıyordu. Yüz binlerce anne çocuğuna yardım edememenin acısını yaşıyordu. Benim dünyamda ne açlığa ne de susuzluğa yer olmayacaktı.
Bir bulut daha gökyüzünden siliniş yerine bir başkası gelmişti. Parıl parıl tüyleri olan yavru bir kedi sakince uyuyordu. Tam o sırada elinde bir taşla bir insan belirmişti. Taşı kediye fırlatacak gibi durduğu sıralarda daha fazlasını kalbimin kaldıramayacağını anlayarak gözlerimi kapattım.
Gözlerim kapalıyken düşündüğüm tek şey benim gezegenimde yetişkinlere yer olmadığıydı. Dünyada yaşanan tüm kötülükler yetişkinler yüzünden ortaya çıkıyordu. Yetişkinlerin aksine çocuklar her zaman temiz kalplilerdi. Bu yüzden benim dünyamda çocuklar diledikleri gibi yaşayacaklardı.
Hayallerim öğretmenimin sesiyle beraber yarım kalırken benim aklım hala kendi dünyamdaydı. Pencereye tekrar baktığımda gökkuşağı tüm renklerini toplayıp çoktan gitmişti. Hayal ettiğim hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceğini bilmek canımı yaksada tüm yaşananlar hayatın gerçekleriydi ve yaşanmak zorundalardı.