Her tarafa karanlık bulutlar çökmüştü. O karanlık bultulardan saçılan yağmur parçaları ise etrafı adeta göle çevirmişti. Yağmur yüzünden göz gözü görmüyordu. Okuldan çıkmış sırsıklam ıslanarak eve doğru yürüyordum. Yol bitmek bilmiyordu. Adımlarım gittikçe hızlanmıştı. Eve yaklaşmıştım ki bir anda yağmur durup, güneş açmıştı. Karşıma çıkan büyük gökkuşağı karşısında ağzım açık kalmıştı çünkü daha önce hiç bu kadar yakından ve büyük şekilde görmemiştim. Heyecanla o kapıya doğru koştum.
Bir anda kendimi can bir koridorun içinde buldum. Cam koridorun dışarısında hiç görmediğim kadar canlı renklerden oluşan bir dünya vardı. Etrafımda aklınıza sığamayacak kadar çok hayvan vardı ve hepsi çok mutlu gözüküyordu. Sanki bütün hayvanlar dostluk içindeydiler. Adeta bütün hayvanlar birbirlerine yardım ediyorlar, birbirleriyle oynuyorlar gibi gözüküyordu. Etrafta hayvandan başka bitkilerde vardı onlarında hepsi rengarenk çicek ve meyve açmış bütün canlı renkleriyle doğayla iç içelerdi. Bir an olsun ordan ayrılmak istemedim çünkü orasının bana verdiği çok garip bir mutluluk vardı. Cam koridordan mutlu bir şekilde ilerliyordum ki karşıda devasa bir kapı daha gördüm. Her ne kadar burdan ayrılmak istemesemde o kapının arkasında ne olduğunu merak ediyordum. O kapının ardında da beni bu kadar mutlu edebilecek farklı bir şeyin olduğunu düşündüm. Etraftaki hayvanları izleyerek yavaş yavaş koridorun sonuna gittim. O devasa kapının önüne geldim ve kapıyı büyük bir hevesle açtım.
Kapıyı açtığımda hiç de beklediğim gibi bir şey olmadı. Tam tersine bir savaşın ortasına düşmüştüm. Hemen arkamdaki kapıyı geri açmak için arkama döndüğümde gelen bomba sesiyle irkildim ve yere düştüm. Kalkıp kapıyı açmaya denedim ama kapı açılmıyordu. Bir zaman sonra pes edip savaş alanına baktım. Yine bir koridorun içerisindeydim ama bu sefer etrafta mutluluk veren bir görüntü yerine korku ve acı veren bir görüntüdeydim. Askerler birbirine doğru koşup ateş ediyorlardı. Bir yandan da savunmasız insanlar ellerine ne geçtiyse düşmana doğru bağırarak koşuyorlardı. Bu ortamdan hemen ayrılmak istedim. Hızlı adımlarla koridorda yürüyordum. O sırada bir kayanın arkasına saklanmış olan küçük çocuğu gördüm. Elleriyle kulaklarını kapatmış ağlıyordu. Korkudan titriyordu. O an orda durup çocuğa yardım etmek istedim. Çocuğun yanına doğru gittim ve çocuğa seslendim ama çocuk beni ne görüyordu ne de duyuyordu. O sırada çok çaresiz kalmıştım ne yapıcağımı bilmiyordum. Çocuğu orda bırakıp gitmeye gönlüm el vermiyordu ama elimden de bir şey gelmiyordu. Tam çocuktan başımı kaldırmış savaşa bakıcakken bir merminin bana doğru geldiğini gördüm ve hemen kendim yere attım. Başımı kaldırdığımda ne etrafta bir mermi ne de yaralanmış bir yerim vardı. Bu cam koridorda beni kimse görmüyordu ve bana bir şey olmuyordu diye düşünürken gelen bağırma sesiyle irkildim arkamı döndüğümde bana doğru gelen mermi bir askeri kolundan yaralamıştı. İşte o an içerisinde olduğum koridordan kurtulmak istedim ve sadece koşutum. Önüme bir kapı daha çıktı hiç o kapıyı açmak istemesemde bu ortamda daha da fazla kalamazdım. Bütün kuvvetimle kapıyı açtım.
Kendi yaşadığım dünyaya gelmiştim. Kendimi bir an o kapıdan dışarıya fırlattım. Duygularımın tarifi yoktu. O savaş alanından kurtulduğum için mutluydum ama savaştaki insanlar için içim yanıyordu. Uzun süre olduğum yerde kaldım ve kendime gelemedim. Kendime geldiğim gibi eve koştum. Gördüklerimi birilerine anlatmam gerekiyordu ama kim bana inanırdı ki. O yüzden yaşadıklarımı bir kağıda yazmaya karar verdim.