1990 yılında uzaya fırlatılmış ve fırlatıldığı günden faaliyet süresinin son bulduğu güne kadar insanlığa ve bilime hizmet etmiş, ismini ise yine bilime birçok katkıda ve önemli hizmette bulunan bir astronom olan “Edwin Hubble”dan alan Hubble Uzay Teleskobu, (HUT), faal olduğu süre zarfında astronomi ve fizik bilimleri için çok önemli keşiflerin gerçekleşmesine önayak olmuştur. Daha önceden keşfedilmiş birçok bulutsunun[1] ve galaksinin resimlerinin alınmasına öncülük etmiştir. İlk uzay teleskobu olmamasına karşın birçok gelişmiş özelliği bulunan bu teleskop, günümüzde yerini şu ana kadarki en büyük uzay teleskobu ve tam bir teknoloji harikası olan James Webb Uzay Teleskobu’na (JWST) devretmiştir.
En yüksek çözünürlüklü ve en hassas araçlarla donatılmasının yanı sıra altıgenlerden oluşan aynalı tasarımıyla ikonikliğin sınırlarını zorlayan James Webb Teleskobu, ilk yıldız ve galaksilerin oluşumuyla ilgili bilgiyi elde etme potansiyeline sahiptir. Atası sayılabilecek Hubble Teleskobu’nun gözlemleyebildiğinden 100 kat daha sönük olan cisimleri gözlemleyebilen ve evrenin tarihinde HUT’ un uluşabildiğinden çok daha önceki tarihlere ulaşabilen Webb, uzay araştırmalarının ölçeğinin bir hayli artmasına sebep olmuş, uzay araştırmaları ve teknolojilerinin bir sonraki seviyeye çıkmasını zorlaştırmış ve bir nevi çıtayı arşa çıkarmıştır. Şu anlık evrenin sınırlarının olup olmadığı, varsa ne kadar büyük olduğu kestirilemiyor ve yaşının 13.5 ila 14 milyar yıl olduğu düşünülüyor. Evrenin sonsuz olup olmadığını anlamak, sınırlarını belirlemek ve yaşıyla alakalı kesin bir bilgi vermek henüz zor fakat daha gelişmiş teleskoplar ve uzay teknolojileriyle bu bilgileri elde etmek belki bir gün mümkün hale gelebilir.
HUT ve Webb gibi teleskopların yanı sıra birçok keşif ve gözlem araçları da uzay araştırmalarının ilerlemesine ve sınırlarının genişletilmesine yardımcı olmaktadır. Mars gezegeninde, sistemimizde hayatta kalabilme olasılığımızın en yüksek olduğu gezegende, şu an sadece NASA’ nın 3 tane aktif uzay aracı bulunuyor. Bunlar “merak” anlamına gelen “Curiosity”, “azim” anlamına gelen “Perseverance” ve “sezgi” anlamına gelen “InSight” adlı araçlardan oluşuyor.
“Curiosity” uzay aracı NASA’nın Mars’a gönderdiği araçların en eskisi olmakla beraber görevini 9 yıldır sürdürmektedir. Görevi Mars yüzeyinde yaşam izleri aramak ve atmosferi incelemektir. “InSight” adlı araç Mars’ın iç yapısını anlamak için gönderilmiştir ve mobil olmaması onu diğer 2 robottan ayırmaktadır. Mars’ ın iç yapısını araştırmakla yükümlü olan “InSight”, 2018 yılında yılında Mars’a inmiştir ve gönderdiği verilerden Mars’ın katı bir çekirdeğe sahip olduğu anlaşılmıştır. NASA tarafından son gönderilen “Perseverance” ise yanında “Ingenuity” adında küçük bir helikopterle gönderilmiştir ve bu iki cihaz da Mars yüzeyinde araştırmalarına devam etmektedir. Bunlar gibi uzay araçları insanlar için yaşamaya elverişli başka gezegenler aramaya devam ettikçe Dünya’ya benzeyen ve canlıların temel ihtiyaçlarını barındıran başka gezegenlerin keşfedilme olasılıkları artar. Bu sayede insanlar belki Dünya ile ilgili olası felaket senaryolarına bir çözüm üretmeye yaklaşabilir.
Bunun yanı sıra geliştirilen başka uzay robotları vasıtasıyla insanlık dışında bir medeniyetin evrende var olup olmadığı ve varsa iletişime geçmenin mümkün olup olmayacağı hala merak konusu. Uzayda yeterince hızlı hareket edebilen bir uzay robotu geliştirilebilirse (ışık hızına yakın hızlarda) belki bir gün farklı bir medeniyetle iletişim kurmamız mümkün olabilir.
Ek olarak; şu an Dünya’nın dışında, daha doğrusu yörüngesinde, yaşayan insanlar bulunmaktadır. Bu fedakar insanlar yerçekimsiz ortamda bilimsel araştırmalar yapan ve bilime katkıda bulunan astronotlardır. Bu insanlar Uluslararası Uzay İstasyonu, (UUİ) adı verilen ve bir günde Dünya’nın çevresini 15.5 kez dolanan bir istasyonda yaşamlarını sürdürmektedir. İstasyonun içinde bulunan mürettebat değişse de ortak amaç birçok farklı alanda yerçekimsiz bir ortamda deneyler yapmak ve bilime katkıda bulunmak olmuştur.
Bu istasyon aslında üzerinde insanların yaşayabildiği bir uydu görevi görmektedir. İstasyonun ilk kısmı 1998 yılında Dünya’nın yörüngesine fırlatılmıştır ve Dünya yörüngesindeki en büyük yapay uydu konumundadır. NASA tarafından yapılan duyuruya göre UUİ, 2031 yılında yörüngeden çıkarılarak Pasifik Okyanusu’nun ıssız bir kısmına yönlendirilecektir.
Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak insanoğlu her yeni keşfinde özellikle uzayla ilgili bildiklerinin fazla olmadığını bilakis bildiklerinin bilmediklerinin yanında bir hiç olduğunu hatırlamıştır. Uzay araştırmalarında şu an gelinen seviyenin geçmişe kıyasla bir hayli ileri olduğu ortada fakat insanoğlunun içindeki merak; onu bildikçe bilmeye, öğrendikçe öğrenmeye teşvik eder ve ne kadar çok bilirse bir o kadarını daha öğrenmek isteyen bir hele getirir. İnsanlar teknolojik olarak ne kadar ilerlerse ilerlesinler henüz keşfedemedikleri şeylerin sınırları olmadığını kat ettikleri her gelişmenin sonunda bir kez daha fark etmektedirler.
[1] Uzayda bulunan dev gaz ve toz bulutu. Yıldız oluşumunun gerçekleştiği yerdir.